ZALİMDEN MERHAMET BEKLENİR Mİ?

Zalimden merhamet beklemek olası değildir, savaş suçu işleyen İsrail’e şaşırmak akıl karı değildir. Bundan yıllar önce bir Ramazan gecesi sahur vaktinde sosyal medya gündemim Filistin/İsrail meselesiydi. İsrail kadınları çekiştiriyor, ittiriyor, şiddet uyguluyor, çocukları dövüyor, insanlara zulmediyordu. Şuan bakıyorum İsrail değişmemiş. Fakat toplumumuz o zaman hiçbir şey yokmuş gibi davranıyordu şimdi ise “İsrail’e yapılan insanlık suçu siviller ölüyor, topraklarını da satmasaymışlar” ve “Filistin ne hale geldi, insanlık suçu siviller ölüyor” gibi ikiye bölünmeler yaşıyorlar. Size bir sır vermek istiyorum. Filistin’de siviller ilk defa ölmüyor, ilk defa zulüm görmüyor ve ilk defa acı yaşamıyorlar. Peki sormak istiyorum, şimdiye kadar neredeydiniz? Zalimin zalimliği değil de bizden olanın zalimliği bizi etkiliyor. Düşmandan gelen dosttan gelen kadar koyar mı? Evet hak yemeyelim şuan fazlasıyla konuşuluyor ama “Şimdiye kadar neredeydiniz?” Diye sormaktan alıkoyamıyorum kendimi. Tabii bir de kınama mevzusu var. Siz savaşı kınarken ben de sizi yalnızca “Ah vah, Allah yardım etsin, İsa insin, Hızır yetişsin, Ebabil gelsin!” Gibi klavye başı cümleleriniz ve kınamalarınız için kınıyorum. İsrail’i oturduğumuz yerden ne kadar kınarsak kınayalım hastaneyi bombaladığı kadar güçlü olmayacak ve orada şehit olan canlar kadar acılı olmayacak. Kınamaktan ötesi yapılmalı. Peki ama ne? “Elinize silah alın, savaşın, dövüşün, olay çıkarın.” Diyen yok size elbette ama susmayın, konuşun, sesiniz yüksekten çıksın, elinizde olan silahınız neyse (müzik, kalem, resim vs) direnin. Duanın yanında bize bir çaba gerek, o insanlara bir destek gerek. Bizim oturduğumuz yerden kınamamız onların giden canlarını da kesilen elektriklerini de sularını da yıkılan evlerini de geri getirmeyecek ama yanlarında olduğumuzu gücümüzle belli etmemiz onlara güç katacak. “Peki ben elin Filistin’i için neden kendimi yoruyorum ki?” Elin Filistin’i için yormuyoruz kendimizi sevgili dostlar hatta biz kendimizi yormuyoruz bile ne yazık ki. Dava hak olan bir dava, Müslüman’ın davası. Biz davamız için kendimizi yormalıyız, davamız uğruna gerekirse savaşmalıyız. Nedir bizim davamız? Kudüs’de yer alan Mescid’i Aksa, ilk mescidimiz, ilk kıblemiz, Allah’ın bahşettiği mucizemiz. “Senin, benim, onun, bunun…” Diye bir nevi çocuğun elinden oyuncağı çekiştirerek almak, paylaşılmak istenen Aksa bizim davamız ve bu davaya sıkı sıkı sarılmamız gerekiyor. Müslüman ve hayırlı bir ümmet isek şayet bunun için direnmeliyiz. Dava toprak davası, mal/mülk davası, para davası değil hak ve batılın davası. Batıl olan bile batıl davasına bu kadar sahip çıkarken hak olan davamıza neden sahip çıkmakta zorlanıyoruz? Neden sahip çıkmıyoruz? Sahi davamıza sahip çıkmamız, çıkabilmemiz için daha ne olması gerekiyor?

YAZAN: Başak AZAKLI