Soru: Merhabalar Yusuf Bey, bu özel röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederiz. Dilerseniz öncelikle okuyucularımıza “Yusuf Durdurmuş kimdir?” sorusunun yürekten bir cevabını vererek başlayalım.
Cevap: Merhaba, bu anlamlı davet için asıl ben teşekkür ederim. Ben Yusuf Durdurmuş. Sakarya’nın Hendek ilçesinde doğdum ve doğuştan görme engelliyim. Ancak görmüyor olmam, hayallerimi görmeme, hissetmeme ve gerçekleştirmeme asla engel olmadı. Sakarya’da yüzmeye başlayan ilk görme engelli bireyim ve Sapanca Gölü’nden tarihi bir geçiş gerçekleştirdim. Bu geçişi Adapazarı’nın kurtuluşu anısına, şehitlerimiz için kulaç atarak yaptım. Her adımımda üretmeye, ilham olmaya ve iz bırakmaya gayret ediyorum. Teknolojiyle iç içe yaşıyor, erişilebilir Windows yazılımları geliştiriyorum. Aynı zamanda şiir yazıyor, sosyal sorumluluk projelerinde aktif rol alıyorum. Hayatımın özeti tek bir cümle olabilir: İnsanlara dokunmaya çalışıyorum.
Soru: Sayısız başarıya imza atmış, madalyalarla taçlanmış bir sporcusunuz. Bu yolculuk nasıl başladı? Hangi zorluklarla karşılaştınız ve sizi ayakta tutan motivasyon neydi?
Cevap: Bu yolculuk, her zaman düz ve kolay bir yolda ilerlemedi. Görme engellilere yönelik önyargılarla daha çocuk yaşta tanıştım. “Yapamazsın” sözü, adeta çocukluğumun fon müziğiydi. Ama her defasında o sesi bastıracak bir iç ses geliştirdim: “Yapabilirim.” Spor benim için sadece fiziksel bir aktivite değil, ruhumun özgürleşme biçimiydi. Önce zihnimdeki duvarları yıktım. Ailem, inancım ve ülkeme olan bağlılığım bana güç verdi. Her madalya bir başarıydı ama asıl zafer; kalıpları yıkmak, insanlara “görme engelli biri de başarabilir” duygusunu yaşatmaktı.
Soru: Sizin gibi sporla ilgilenen engelli bireylere ya da gençlere ne gibi tavsiyeler verirsiniz?
Cevap: Öncelikle şunu bilsinler: Sınırlar zihinde başlar. Eğer sınırlarınızı başkaları çizerse, hayatınızı da onlar yaşar. Bu nedenle hayallerinizi kendiniz belirleyin ve onlara sımsıkı tutunun. Disiplinli, sabırlı ve istikrarlı bir çaba sizi mutlaka hedefine ulaştırır. Spor, sadece bedeninizi değil, ruhunuzu da iyileştirir. Kendinizi tanımanın ve potansiyelinizi keşfetmenin en güzel yollarından biridir.
Soru: Gönüllülük projeleriniz de oldukça dikkat çekici. Özellikle Hendek’te hayata geçirdiğiniz “Empati İstasyonu” projesinden bahsedebilir misiniz?
Cevap: Elbette. Hendek’te gerçekleştirdiğimiz Empati İstasyonu, yalnızca bir deneyim değil, bir yüzleşmeydi. Gören bireyler, tamamen karanlık bir ortamda yönlerini bulmaya, engelleri aşmaya çalıştılar. Burada amacımız sadece gözleri kapatmak değil, karanlık içindeki çaresizliği hissettirmekti. Bu karanlık, bizim her gün içinde yürüdüğümüz hayatın bir simgesiydi. O gün birçok kişi ağladı. Çünkü karanlıkta yürümek, empati değil, içsel bir dönüşümdü. Bir projeyle bile kalplere dokunabileceğimizi gördük.
Soru: Birçok görme engelli bireye teknolojik destek sağladığınızı, baston temin ettiğinizi ve yazılım eğitimi verdiğinizi biliyoruz. Bu çalışmalardaki temel motivasyonunuz neydi?
Cevap: Ben de zamanında o çocuklardan biriydim. Bastonu olmayan, teknolojiden uzak bir çocuk… Bir gün bir çocuğun elinde ilk bastonla yürüdüğünü görmek… O özgürlük duygusu, gözlerindeki sevinç… İşte bu benim motivasyonum oldu. Erişilebilir teknoloji, görme engelliler için bir dünyaya açılan kapı. Türkiye’nin yanı sıra Azerbaycan, İran ve Irak’taki görme engelli bireylere de baston ve teknoloji desteği sağlıyorum. Bir kişinin hayatına dokunmak, onun geleceğini değiştirmek, bana madalyalardan çok daha değerli bir ödül gibi geliyor.
Soru: Şiir yazdığınızı ve bir şiir kitabı çıkardığınızı biliyoruz. Bu yaratıcı süreci bizimle paylaşır mısınız?
Cevap: Şiir, içimdeki sızının sesi oldu. Gözlerimle değil, kalbimle gördüğüm bir dünyanın satırlara dökülmüş haliydi. Kitabımda “terk” temasını işledim. Terk edilişleri, edilme biçimlerini, hatta bazen kendimizi bile nasıl terk ettiğimizi anlattım. Yazarken hem ağladım hem iyileştim. Şiir bana duygularımı taşıma gücü verdi. Kitabımı ilk kez elime aldığımda, onun sadece bir edebi eser değil, iç dünyamın aynası olduğunu hissettim. Ve insanların o aynada kendi yansımalarını bulduğunu görmek tarifsiz bir mutluluktu.
Soru: Bu anlamlı röportajı sonlandırırken okuyucularımıza neler söylemek istersiniz?
Cevap: Hayat, gözlerle değil kalple görülür. Ben görmüyorum, ama hayallerimi her zaman çok net gördüm. Onları gerçekleştirmek için çok çalıştım. Her bireyin içinde bir potansiyel vardır. Önemli olan, o potansiyeli ortaya çıkaracak kıvılcımı bulmaktır. Eğer bu röportaj, bir kişinin bile içindeki ışığı yakarsa, birine umut olursa, ne mutlu bana. Bu yolculukta kalplerle yürümek dileğiyle… Teşekkür ederim.