Tamamlanmışlık Hissi

Hayatta bazen bazı insanların varlığı, içimizdeki boşlukları doldurur ve bizi tamamlanmış hissettirir. Sanki o zamana kadar fark edemediğimiz ya da tanımlayamadığımız bir eksiklik, o kişilerle tanıştığımız an ortadan kalkıverir. Bu hissi tarif etmek zordur; çünkü bir insana duyulan bağlılık ya da hissettiğimiz anlamlı bağ, kelimelerin ötesindedir.
Bazen bir dostun sıcak gülümsemesi, bir sevgilinin içten bakışı ya da bir aile ferdinin huzur veren varlığı, bu tamamlanmışlık hissini tetikler. Onlarla birlikteyken, yaşamın ağırlığı azalır, içimizde bir tür dinginlik ve huzur doğar. Bu kişiler, sanki hayatın eksik parçalarını tamamlayan birer yapboz parçasıdır. Onlarla bir araya geldiğimizde, benliğimizdeki eksik noktaların bir anlam bulduğunu hissederiz.
Ancak bu tamamlanmışlık hissinin derinlerinde, insanın kendine sorması gereken önemli bir soru yatar: Gerçekten tamamlanmak için başkalarına mı ihtiyaç duyarız, yoksa bu his, zaten içimizde var olan bir potansiyelin keşfedilmesi midir? Çünkü kimi zaman bu hissi bir insana bağladığımızda, onun varlığına bağımlı hale gelir ve onun yokluğunda yeniden eksik hissederiz. Oysa gerçek tamamlanmışlık, başkalarının katkısıyla hissedilse bile, temelde kendi iç dünyamızda yaratılır.
Bazı insanlar hayatımıza bu eksiklikleri fark ettirmek ve gidermemize yardımcı olmak için girerler. Onların varlığı, bazen bir ayna işlevi görür; içimizdeki güzellikleri, güçlü yanlarımızı ve tamamlanma potansiyelimizi bize gösterir. Bu yüzden, bu hisse tutunmak yerine, onun bize kazandırdığı farkındalıkları kucaklamak önemlidir.
Tamamlanmışlık, yalnızca dışarıdan gelen bir duygu değildir. Aslında bu hissin özü, içimizde zaten var olan bir huzur ve kabul halidir. Karşılaştığımız kişiler ve yaşadığımız anılar, bu duyguyu yüzeye çıkaran araçlardır. Ve belki de hayatta yapılması gereken, bu araçların bizi daha güçlü ve kendi kendine yeten bireyler haline getirmesine izin vermektir.
Nida Kahraman