“… Çok zor bir karakteri canlandırmakta olduğum için, gerek dizinin çekimlerinden önce gerek çekimler sürecinde psikolojik destek aldım. Çünkü gerçekten böyle zor bir karakteri canlandırmak, insanı yıpratan bir süreç,” şeklinde açıklamalarda bulunmuştu, bir zamanlar Türkiye’de çok meşhur olan bir dizinin başrol oyuncusu hanımefendi.
Dizi, eşi tarafından her türlü şiddete maruz kalan bir kadın ve onun oğlu üzerinden ilerliyordu. Kemiklerinin kırılmasından tutun da türlü işkencelere kadar uzanan ürkütücü bir süreç söz konusuydu. İşlenilen tema itibarıyla, şiddet mağduru kadınların yalnız olmadıkları vurgusu yapılıyordu.
Bu açıdan bakıldığında, evet, oldukça etkileyici bir temadan ve içerikten bahsediyoruz. Ancak daha trajik olan kısım, zihnimi ve kalbimi ister istemez meşgul ediyor. Şöyle ki, şiddet mağduru olan kişi veya kişiler, bu şiddet aileden geliyorsa, bir şekilde zorlansa da kendilerini kurtarma şansına sahip olabiliyorlar. Ancak Filistin gibi ya da Doğu Türkistan gibi, savaşın ve soykırımın yaşandığı bölgelerdeki insanlar, bu şansa sahip değiller.
Savaşın yanında soykırımın tam ortasında, sırf dezavantajlı kesimin bir parçası olarak görüldüğünüz için şiddete, hatta defalarca tecavüze uğruyorsunuz. Var olan savaş ya da soykırımın ne zaman son bulacağı kesinlikle belli değil; ki muhtemelen son bulacak gibi de görünmüyor. Tüm bu süreç içerisinde, size uygulanan zulüm her geçen dakika biraz daha artıyor.
Bu tür düşüncelere daldığımda, yukarıda bahsettiğim boyut aklıma geliyor ve hakikaten öylece kala kalıyorum. Düşünsenize, belirli bir tema çerçevesinde bir dizide başrol oynayan kişiler bile bu zulmü kaldıramayıp hem çekimler öncesinde hem de dizinin çekim sürecinde psikolojik destek alma ihtiyacı duyarken, birebir bu zulmü yaşayan kişiler kim bilir ne durumdalar?
Bu zulmü birebir yaşayan kişilere ömür boyu psikolojik destek sağlasak, gerçekten bir şey değişir mi? Yalnızca bir kere değil, düzenli olarak tecavüz ve şiddete maruz kalmış bu kişiler hayat motivasyonlarını nasıl yeniden kazanabilirler sizce?
Burada, kesinlikle düzelemezler ya da hayat motivasyonlarını tekrar kazanamazlar gibi bir yaklaşımda değilim tabii ki. Çünkü hayatta her şey mümkün. Nitelikli bir uzman rehberliğinde ve yaratıcının izniyle her şeyi geride bırakabilirsiniz. Ancak tamamen unutmak mümkün değil ve kilit nokta da burada. Onca acıyı ve travmayı tamamen unutamayacak insanlar, yaşadıklarıyla kalmış olacaklar. Peki ama ne için?
Elbette, bir boyut daha var. Biz burada “kurtulmak”tan bahsediyoruz, ama savaş ve soykırım mağduru insanlar, kurtulmaya dair umut bile besleyemiyorlar. Motivasyon, hayatta kalma umudu gibi kavramlar onlar için söz konusu bile olmayabiliyor. Elbette ki inanç açısından güçlü bir duruşları var ve bu inkar edilemez bir gerçek. Ancak var olan travmatik durum karşısında gösterilen direnç de sadece belirli bir noktaya kadar devam edebiliyor.
Evet, bu ve buna benzer düşünceler aklıma geldiğinde tüylerim diken diken oluyor ve zihnime, kalbime adeta oklar saplanıyor.
Bir insan olarak, bu dehşet verici tablo karşısında söyleyecek kelime bulamıyorum. Çünkü yaşadıklarımız, insanlıkla uzaktan yakından alakası olmayan şeyler.”
✍️ Zeynep Erol