Selamünaleyküm Hatice Hanım öncelikle röportaj teklifimizi kabul etmiş olduğunuz için teşekkürler. Dilerseniz ilk olarak okurlarımız için Hatice KARAGÖZ kimdir ve şehidimizle yakınlık derecesi nedir kısaca bahsedelim.
Aleykümselam. Ben teşekkür ederim ne demek, böyle bir vesile ile hayatıma yeni kişiler katıldı. Hamd olsun. Böyle bir projede yer almak benim adıma onur verici. Teşekkür ederim sizlere. Ben Hatice KARAGÖZ. Konya’da yaşıyorum. Şehit nişanlısıyım, artık adımın daha çok önemi var. 10 Ekim 2020 günü Ağrı Doğubeyazıt Yıldırım 3 Operasyonunda şehit olan Jandarma Astsubay Kıdemli Çavuş Emre DOKUMACI’nın nişanlısıyım. Ben gururunu, acısını, hayallerini, özlemini, sevdiğini toprağa koymuş bir şehit nişanlısıyım. Dönmesine 15 gün varken bir haberle dünyası başına yıkılan bir gelinim.
Bize biraz şehidimizden bahsedebilir misiniz?
Emre 7 Temmuz 1989 Çorum İskilip doğumlu. Çocukluğu ayrı bir güzelmiş fotoğraflarını bir görseniz… Herkesin çocuğu, sevdiği özeldir ya bizimki de öyle. Emre çok iyi kalpli, merhametli, yardımsever ve halden anlayan biriydi. Hani “Şehitler seçilir.” derler ya gerçekten öyle. Allah onu benim karşıma çıkardı, birbirimizi sevdirdi. İnsanlık hali olarak karşımızdakinde bir kusur ararız ama Emre’de kusur yoktu. Öyle güzel göründü ki gözüme… Sevmemek elde değildi. Çok özel biriydi, herkes severdi Emre’yi. Benim hayatıma girdikten sonra ben ve ailem öyle güzel sevdik ve saydık ki… Derler ya “Sevdikçe sevesi geliyor insanın.” diye öyle oluyormuş gerçekten. Emre net bi insandı. Kararlı, azimli ve çalışkan biriydi. Öyle bir gönüle sahipti ki kelimelerle anlatılmaz. Sevgisi de onu sevmek de bambaşkaydı. Emre’nin babası Hüseyin babam, annesi Leyla annem (biz ona Leyla Sultan diyoruz.) Leyla annem Emre’yi karabiberim diye severdi. 1 ablası, 2 abisi var. Esin ablam, Murat ve Zafer abim. 12 yıldır bu mesleği yapıyordu. Emre en son Ankara’da JÖAK olarak görev yapmaktaydı.
Eğer zamanı geri sarabilseydiniz yine aynı mesleği seçmesini arzu eder miydiniz?
Bunu Emre’yle konuşmuştum “Bıraksan.” felan demiştim ama o mesleğini severek yapıyordu. Bu mesleği bilirim ama birebir yaşamadım ve korkuyordum. Bırakma konusu geçtiğinde “Tek ana evladı ben miyim?” demişti. Aslında dediği doğruydu ve ben bu konuda bir daha hiç ağzımı açmadım. Sonuçta Emre’yi seviyordum. Emre hayatıma girince bu mesleğin zorluğunu öğrendim. Dışarıdan konuşması kolaymış. Sorunuza gelince şayet zamanı geri alabilseydim yine bu mesleği yapmasını isterdim ama zaman geriye alınamıyor maalesef, Allah ne derse o oluyor. Birbirimizi bu şartlarda tanıdık ama insan işte ümit etmeden olmuyor. Gelse öyle sıkı sarılırdım ki çok özledim Emre’yi. Bu dünyada her şeyin oluru varmış bitek ölüme çare yokmuş. Genç yaşımda bunu öğrendim. Böyle bir şey yaşamak istemezdim ama Allah’ın yazdığı kader. Ben de seçilmişim demek ki. Evet gencim ve hayatımın baharını yaşarken böyle bir kayıp benim için çok zor. Sorumluluk, kayıp ve yas öyle ağır geldi ki bana…
Şehidimizle ilgili unutamadığınız herhangi bir anınız var mı?
Herbiri birer hatıra olarak kaldı. Ne yapayım payıma düşen bu, böyle anacak ve böyle devam edeceğim. Hepsi yüzümde tebessüm, yüreğimde burukluk bırakan anılar. Hem tebessümün hem acının tadını öyle bir hissediyorum ki bu bambaşka bir şey. Gülen yüzüm olan kıymetli zamanlarıma hasretim. Ben Emre’ye hep “Ruhumun neşesi.” derdim ve hep öyle oldu. Emre’yle tanıştıktan sonra beni görmek için Konya’ya geldi. İlk defa yüz yüze görüşecektik. Aşırı bir heyecan var tabi bende. Süslenip hazırlandım. Emre kapıya geldi. Beni alacaktı bir yerlere gidip oturacaktık. Akşam da ailemle tanışacaktı. Arabasıyla geldi kapıya ama heyecandan çıkamıyordum. Kapının kolunu tutuyordum, ayaklarım hareket etmiyordu ve heyecandan kapıdan çıkamıyordum. Neyse çıktım dışarı nasıl heyecanlıyım arabaya bindim karşımda Emre. Sarıldık. Heyecandan titriyordum. Emre “Ben heyecanlıyım sen benden de heyecanlısın.” dedi. Hep takılırdı bana “O ilk heyecanını ve titremeni hayatta unutmam.” der gülerdi. Diğer bir anım nişanımızın olacağı gündü. Herşey hazır kendimiz hazırlanmak için kuaföre gittik ve eve geldik. Emre namazını geçirmezdi o gün de geçirmemiş, abdest almış ve namaz kılmış. Namazını kıldıktan sonra saçı bozulmuş Emre’ye bakmaya gittim gördüğümde kardeşim Emre’nin saçını yapıyordu. O an bile geçirmedi namazını. Bunu gördüğümde öyle farklı şeyler hissettim ki içimden “Helal olsun.” dedim. Nişanımızda Emre o kadar güzel olmuştu ki benim elbisem kırmızı, Emre’nin takım elbisesi siyah o kadar yakışmıştı ki gözümü alamadım. Bir kere daha hayran oldum biricik nişanlıma. Son anımızı da anlatayım. Ağrı’ya gitmeden önce en son benim yanıma geldi 3 gün kaldı bizde. Son gidişinde ben gönderdim Ağrı’ya. Gitmeden 1 gün once akşam Emre’yle birlikte oturuyorduk “Ben namazımı kılayım.” dedi. Namaz kılmaya gittiğinde ben de balkona geçtim oturmuş dışarıyı izliyordum. Emre namazını kılmış yerde apalaya apalaya balkona geldi ve beni korkuttu. Korkudan sıçradım Emre gülmeye başladı. Ağrı’ya gittiğinde dahi dalga geçer gülerdi “Ürkek ceylanım benim.” diye. Emre işini anlatmazdı. Israr ederdim “Bilme boşver.” derdi. Korktuğumu bilirdi ve beni sakinleştirirdi. Bir sohbetimizde “Bize bir kamera taksalar millet bizim yaptığımızı izlese bizleri başlarının üstünde taşırlar.” dedi. Demek istediği şehadet şerbetini içmekmiş demek ki. Gideceği gün kahvaltımızı yaptık, “Öğlen çıkarım.” dedi ama hiç de gidesi yoktu. Sürekli sarılıyordu ve dizime yatıyordu. Akşam üzeri yola çıktı. Bir yandan hazırlanıyordu diğer yandan “Gidesim yok.” diyordu. Öyle dalgındı ki gözlerinin önündeki çorabı bile görmedi “Benim çoraplarım nerde?” dedi. Aldım çorabını giydirdim “Sen hep böyle yaparsan işim iş hatun.” dedi. Aşağı indik “Hadi arabaya bin yolda indireyim seni.” dedi. Evde vedalaşmıştık oysa ama bırakmak istemedi. Arabaya bindim biraz turladık. “Gidince haber ver.” dedim. “Telefon bazen çekmeyebiliyor ama ben habersiz bırakmam seni gülüm.” dedi. “Ağlamak yok bak gidip gelicem.” dedi ve gidene kadar sürekli sarıldı. Arabada “Hadi in de bir boyuna posuna bakayım, sarılayım.” dedi indik sarıldık. Ben Emre’ye sarıldığımda sıkıca sarılırdım “Küçüksün ama maşallahın var.” derdi. Sarıldığımda sevgimi de katarak sarılırdım. Arabaya bindi giderken her seferinde camdan kafasını çıkarıp, bakıp el salladı. Ben de ona aynı şekilde. Öyle uğurladım gülümü. Son anım, son uğurlayışım oldu.
Şehidimizin haberini nasıl aldınız? Almadan evvel hissettiniz mi?
Bu soruya kadar güzelce cevapladım. Diğer soruları cevaplarken yüzümde bir tebessüm ve yüreğimde özlem ile cevapladım. İşte bitişin sorusu. Yüzüme bir acı oturuyor. Emre’nin şehit haberini almadan önce 2 günlüğüne Konya’ya köye gitmiştim. O gün köye hiç gitmek istemedim çünkü telefonum köyde çekmiyor ve Emre’den haber alamayacağımı hissediyordum. Emre sık sık göreve çıkıyordu ve 2-3 gün dağda kalıyordu. 9 Ekim günü haberi olması için “Köye gideceğim.” diye mesaj attım. “Göreve çıkınca arayamıyorum, herkese selam söyle gülüm, bugün de buradayız biz, dönünce haber ederim.” dedi. 10 Ekim sabahına uyandım. O gün akşam üzeri sıkıldım annemle tepeye çıktık, biraz oturduk, Emre mesaj atmıştır belki diye bakıyordum ama telefon çekmiyordu. Aklım Emre’de kalmıştı. Annem “Hadi eve gidelim.” dedi ama eve gidesim dahi yoktu. Çok sevip saydığım bir akrabamız var emekli astsubay bir abim. Onun evine gittik biraz dolaşalım diye. Hissetmek mi haber alamamamın verdiği huzursuzluk mu bilmiyorum. Onlar Emre’yi sordular normalde güle oynaya anlatırdım çok neşeli biriyimdir attığım kahkahanın tadını alırım ama o gün öyle olmadı. Akşam eve gittik normalde erken uyumam ama o akşam erken uyudum. Emre Ağrı’ya gittiğinden beri onunla birlikte ben de nöbetteydim. Gece geç saatte döner “Ben geldim canım.” derdi o zaman derin bir oh çekerdim. Kendi halini anlatırdı ama işten pek bahsetmezdi kendime sıkıntı ederim diye. Annem hep “Emre Ağrı’ya gittiğinden beri ayrı bir stres içerisindesin.” derdi. O gün yatmadan önce dışarı çıktım belki telefon çeker, Emre dönmüştür, mesaj atmıştır, haber alır rahatlarım diye ama telefon çekmedi ve haber alamadım. Eve geçtim erken uyudum. O gece halamgil Konya’dan köye gelmiş. İlk evdekilere söylemişler sonra beni uyandırdılar. Hiçbir şeyden haberim yoktu. Ne ara geldiler, ne ara kapıyı çaldılar haberim yoktu. Beni uyandırdılar. Gözümün içine bakıyorlardı ama aklımdan bir gram Emre geçmedi. Çünkü Emre geliyordu ve beni rahatlatıyordu. İçeri götürdüler beni. Herkes başıma toplanmış bana bakıyordu. Ben de “Akrabalardan biri öldü heralde.” diyorum ama niye benim gözümün içine baksın ki herkes? O bakışları asla unutmam. Herkes ağlıyordu. Daha sonra eniştem “Çatışma olmuş, Emre vurulmuş ve şehit olmuş.” dedi. O an ben yüzümü döndüm ve uzun süre kimseye bakamadım. “Şaka değil mi?” demişim. Algılayamadım, dondum kaldım ve yere çöküp kimseye bakmadım. Ondan sonrası zaten yok, hatırlamıyorum. Halamgil daha sonra anlattı 2-3 saat kalkmamışım yerimden. Babam ağlıyordu ve Leyla annemgili aradı “Doğru mu?” dedi bir tek onu hatırlıyorum. Bana anlattıklarına göre amcama sarılmışım ve ağlamışım. Daha sonra Konya’ya gelmişiz, koluma girip üzerimi giydirmişler ve Çorum’a gitmişiz. Bunların nasıl gerçekleştiğini hatırlamıyorum şoka girdiğim için. Halam “Sessiz sessiz, içli içli ağladın. Hiç sesin çıkmadı, tomurcuk tomurcuk aktı gözyaşın.” dedi. Keşke o an bana bir tokat atılsaymış böyle donuk olmazdım. Çorum’a gittiğimizde Jandarma arabaları yolda bekliyorlardı. O an “Gerçekmiş.” dedim. Evlerine varana dek sürekli koluma girmişler “Senin ayakların tutmuyordu biz tutuyorduk seni.” dediler. Yarım saat sonra Emremizi evlerinin önüne getirdiler. “Acının fotoğrafını çekiyorlar.” deyip duruyordum. Ben kendi kendime konuşuyorum zannediyordum ama yanımdakiler duyuyormuş meğer beni. Emre’nin cenaze arabasının üstüne çıkmak istedim ama çıkartmadılar. Herkes dokunuyordu tabuta ama o cenaze arabası bana büyük geldiği için kolum yetişmiyordu ve dokunamadım. Görmek isedim “Hastanede görebilirsiniz.” dediler. Nasıl olabilir 1 gün önce sesini duyduğum Emre 1 gün sonra yok. O gün gerçekten çok zordu. Morgda gördüm yüzünü ama hiçbir şey yapamadım. “Bakma.” dediler ama “Bakacağım.” dedim ve baktım. O günkü yüzü unutmam. Bizim Emremiz bizi arardı, gülerdi, öyle hareketsiz kalmazdı. Saçlarını, gözlerini, yüzünü gördüm. Özlemişim. Tören yapıldı, beni tabutun başına götürdüler “Hala uyanmadı mı?” dedim ama halbuki 10 dakika önce morgda görmüştüm. Böyle bir günde bir dakikanız bir dakikanızı tutmuyor. Mezarlığa götürdüler. Biz de cenaze arabasının arkasından gidiyorduk “Emre’yi gömecekler.” diye bağırıp o kalabalığın içinden nasıl geçtim bilmiyorum. Hemen mezarın yanına gittim toprak kazılmıştı Emre’yi tabuttan çıkardılar nasıl koyduklarını dahi gördüm. Ayağımın yanında tahtalar vardı üzerinde Şehit Emre DOKUMACI yazıyordu hepsini aldılar. İçim gidiyordu ama hiç sesimi çıkaramadım. Akşam oldu o gece Çorum’da kaldık. Sabaha kadar balkonda oturdum. “Üşüyeceksin.” deyip içeri alıyorlar tekrar çıkıyorum. Sığamadım hiçbir yere. “Bir toprak, bir bayrak.” dedim durdum. Sürekli kendi kendime konuştum. “Yok mu şimdi?, Nasıl yok?, Üşüyor mudur?” dedim hep. “Ağrı çok soğudu durulmuyor dışarda artık.” diyodu Emre. Aklıma o geldi. Etraf karanlık sessiz. Beni şokluk ayakta tuttu. Günlerce uyumadım, yemek yemedim, sürekli Emre’nin tişörtünü yüzüme kapattım durdum. Başsağlığına geliyorlardı ama hiç halim yoktu, donuk donuk bakıyordum. Uzun süre ağlayamadım ama bir zaman sonra ağlamaya başladım. Sonradan ağlamak çok zor ve kötü bir şeymiş. O anda bir duygu patlaması olmalıydı ama ben sonra yaşadım o duygu patlamasını ve çok zorlandım. Hala daha toparlanamadım. Zor bir süreç geçiriyorum. Aylar geçti olmadığını biliyorum ama ansızın gelecek gibi hissediyorum. Şükürler olsun ki güzel bir şekilde rüyalarıma geliyor. Nasıl mutlu ve umutlu oluyor insan…
Şehidimizin ailesi ile iletişiminiz devam ediyor mu?
Evet ediyor. Allah onlardan razı olsun. Emre hep “Ben neysem sende o sun.” derdi öyle de oldu. Emre yanılır mı? Yanılmaz. Leyla annem, Hüseyin babam, Esin ablam, Murat ve Zafer abilerim sağolsunlar beni kızları, kardeşleri olarak gördüler. Bizler iletişimimize devam ediyoruz. İki aile olarak birbirimizden memnunduk bir yanımız buruk olsa dahi hala daha öyleyiz. Ben istediğim zaman Çorum’a gidiyorum onlar da Konya’ya geliyorlar. Beni hiçbir şeyden mağdur etmiyorlar. Kendimi çok şanslı hissediyorum. Emre beni çok güzel bir aileye emanet etti. Onların yanında kendimi o kadar iyi hissediyorum ki sanki hep birbirimizleymişiz gibi. Emre ve ailesi benim hem şükür sebebim hem de ailem. Her seferinde derim ve diyeceğim Allah onlardan razı olsun. Tam tersi bir durum olsaydı psikolojim daha kötü olurdu. Ama bizler birbirlerini seven ve sayan aileleriz. Bir kötülüğümüz dokunmadı birbirimize. Rabbim bana ve aileme bir şehit sevdirdi. Allah bizleri de seçmiş. Hiç pişmanlığım yok. Hep şükür var dilimde. Doya doya yaşayabileceğimin en güzelini yaşadım. Emremden de Allah razı olsun. Biz Emremizi hep mutlu etmeye çalıştık inşallah o da bizden razı olur. Birbirimizi çok sevdik. Emre’nin ailesi benim en kıymetlilerim ve ben de onların en kıymetlileriyim. Emre bana güveni, sevgiyi, emin oluşu yaşattı. Ailesi de aynı şekilde. O emin oluş duygusu çok güzel bir şey. Hep hayatımda olsunlar, var olsunlar. Onları çok seviyorum.
Şehidimizin kabri nerede bulunmakta ve seneidevriyesinde düzenli olarak yapmakta olduğunuz bir faliyet var mı?
Emre’nin kabri Çorum İskilip Hacı Karani Mezarlığında bulunmaktadır. Mezarlığa girip biraz ilerledikten sonra hemen sol tarafta.
Röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için tekrar teşekkürler. Allah bu kutlu davada şehadetle şereflenen tüm şehitlerimizin şehadetlerini kabul eylesin. (Amin.)
Ben sizlere teşekkür ederim. Tüm şehitlerimizin ruhları şad mekanları cennet olsun. Bizlerden razı olsunlar inşallah. Amin.
RÖPORTAJ: Başak AZAKLI
Vesile Dergi Sayı 5
Eylül 2021