ÖZEL GÜNLERİN GERÇEK YÜZÜ: KUTLAMA MI, SAHTELİK Mİ?

Zaman zaman anneler günü, sevgililer günü, babalar günü gibi özel günler söz konusu olduğunda “Her gün anneler günü, her gün sevgililer günü, her gün babalar günü” gibi ifadelerle bu günlerin önemini tüm yıla yaymamız gerektiğini savunuyoruz. Değer verdiğimiz insanlara yalnızca bir gün o değeri hissettirmekle yetinmememiz, yıl boyunca onlara özel olduklarını hissettirmemiz gerektiğini dile getiriyoruz. Ancak, gerçekten uygulamada bu böyle mi?

 

Bu özel günlerin yanında, bir de ötekileştirilmiş insanların günü olarak görülen günler var. Örneğin, 3 Aralık Dünya Engelliler Günü. Peki neden böyle bir gün var? Neden kurum ve kuruluşlar bu gün için ücretsiz yemekler, organizasyonlar düzenliyor, bol bol fotoğraf çektirip “Engelli vatandaşlarımızın yanındayız” şeklinde sosyal medya paylaşımları yapıyor? Fakat aynı kurumlar ve kişiler, yılın geri kalan 364 gününde engelli bireylerle neden hiçbir ilişki ve iletişim kurmuyor?

 

Burada asıl sorulması gereken şu: Kime ya da neye gösteriş yapıyoruz? İçimizdeki hangi duygusal veya ruhsal problemleri bastırmaya çalışıyoruz? Kendimizle ne çeşit bir problem yaşıyoruz ki özel durumu olan bireyler üzerinden prim yapma arayışına giriyoruz?

 

Sorunun Temeli

 

3 Aralık geldiğinde sosyal medya paylaşımları yapmak ve bu şekilde duyarlılık sergilemek yerine;

 

Kaldırımlardaki sarı şeritlerin üzerine araç park etmemek,

 

Dükkan malzemelerini bu şeritlere yığmamak,

 

Şeritlerin üzerinde sohbet etmek için durup engel oluşturmamak,

 

Toplu taşımada, özel durumu olan bireylerin önüne geçmemek,

 

Onlara insanca davranmak gibi davranışlarla gerçek bir fark yaratabiliriz.

 

 

Ancak, bunları yapmazken bir günlüğüne sahtelik kokan mesajlar paylaşmanın bir anlamı yok. Çünkü tabloya bakıldığında bu yaklaşım tamamen yapay.

 

İnsanlık ve Duyarsızlık

 

Hiç kimse, hiç kimseden ekstra bir şey istemiyor. Sadece insana insan olduğu için sevgi ve saygı göstermek gerekiyor. Ancak, insanlık olarak o kadar değerlerden uzaklaştık ki, artık ne kendimize ne de başkalarına saygı duyar hale geldik.

 

Bir arkadaşım, “Engelli olmanın kutlanabilecek bir tarafı yok ve 3 Aralık gibi günler, engellilik hali yaşayan bireyler için anlamsız ve rencide edici” demişti. Bu ifade, beni derin bir şekilde düşündürdü. Çünkü daha önce bu açıdan bakmamıştım. Engelli bireylerin üzerinden prim yapma amacı güden sahte yaklaşımlar gerçekten acı bir tablo ortaya koyuyor.

 

Sonuç

 

Hayat her zaman kolay değil. Dikensiz gül bahçeleri içinde gülün kokusunu alabilmek için çalışmak gerekiyor. İnsan, vicdan ve akıl nimetinin muhakemesiyle hareket ederek, önce insan olmaya layık bir hayat sürmeli. Özel günleri kutlamaktan önce, insanlık değerlerini içselleştirmeliyiz. Aksi takdirde, insan olmayı bile becerememiş birinin insana özgü duygu ve düşüncelerin peşine düşmesi trajikomik bir durumdan öteye geçemez.

 

 

Zeynep Erol