Hayatta kalp kırıklığının ve kızgınlığın telafisi yok gibi görünüyor; kırılmış bir kalbi geri döndürmek ise mümkün değil. Peki, neden kırılıyoruz ya da hayatımızdaki insanları neden kırıyoruz?
Evet, nedenler arasında kaybolsak da, bu nedenlerin anlamlı bir cevabı yok. Sonuçta kalp bir kere kırılmış oluyor. Bin bir parçaya ayrılan bir kalbi hiçbir yapıştırıcı ya da profesyonel bir araya getiremez.
Hani o klasik hayaller vardır ya; çiçekler açmış, böcekler, güzel polenler… Ama hayat böyle değil ve zaten olamıyor da. Beklentilerimizi fazla yüksek tuttuğumuz için bu yanılgıya kapılabiliyoruz, yani olabileceğini düşünüyoruz. Ama olacak olan tek şey, kırılacak olan kalbin varlığı ve büyük bir hayal kırıklığı. Neresinden bakarsanız bakın, paramparça olmuş bir insan benliği ortaya çıkıyor.
Evet, her şey daha farklı olabilirdi. İnsanlar, güvendiğimiz gibi hayatımızda kalabilirdi ya da beklentilerimiz, inançlarımız bir şekilde korunabilirdi. Ama olmuyor işte. Hayatın cilvesi mi, insanların tercihleri mi, orası meçhul. Günün sonunda elinizde kalan yegane şey güvensizlik, kırgınlık ve hayal kırıklığı oluyor.
Peki ya sonra? Kocaman bir boşluk. Çünkü neden? Kimseye güvenmemek, kimseye inanmamak ve kimseye herhangi bir duygu beslememek gerektiğini yeniden öğreniyorsunuz. Bunu öğrendikten sonra, karşınızdaki kişi ağzıyla kuş tutsa ne işe yarar ki?
Bir şeyleri arafta bıraktığınızda, o şeyler bıraktığınız yerde kalmıyor; kalamıyor maalesef. Ama siz, kalacağına dair yanlış bir inanç geliştiriyorsunuz. Bu da sadece bir yanılgıdan ibaret; çünkü hiçbir şey bıraktığınız arafta kalmıyor ve kalamaz. Dolayısıyla hayatta, istemesek de, belirli sorumluluklar üstlenmek zorundayız. Bu sorumluluklar, hayatımızın kader çizgisinde detayları oluşturuyor. İşte bu detaylarla mutlu mu yoksa mutsuz mu olacağımıza karar veriyoruz. Ne hikmetse, insanlar genellikle mutsuzluğu tercih ediyor ve bu duygudan besleniyorlar.
Uzun lafın kısası, kırılmış bir kalpten ne köy olur ne kasaba. Hani “küllerinden yeniden doğma” olayı vardır ya; kırılmış bir kalp ve hayal kırıklığına uğramış bir kadın, kocaman bir boşluktan ibarettir. Küllerinden değil ama o kocaman boşluktan, yeniden ve daha güçlü bir şekilde hayata devam etmeyi çok iyi bilir. Çünkü bir kadının, yaratıcısından başka hiç kimseye ihtiyacı yoktur.
Zeynep Erol