İnsan sevdiğini her şeyle seviyor. Bu, gerçekten iki farklı beden ve iki farklı ruh arasında muazzam bir bağ kurabilmek anlamına geliyor. Bir bütün olabilmek ve o eksikleri kapatabilmek, o kadar kıymetli ki. Sevdiğimiz kişinin gülüşüyle içimizin kıpır kıpır olması, iyiliğiyle benliğimizin eriyip kül olması ve sevgisiyle bu küllerden yeniden doğabilmek, hayatta karşılaştığımız en güzel duygulardan biridir.
İlişkilerde belirli kurallar olduğu söylenir: “Şöyle yapmalısınız, yok efendim böyle yaparsanız şu şekilde olur.” Tüm bu kuralların ötesinde, birini sevebilmek hayatın anlamını bulmak gibi bir şeydir. Bu anlamı bulduğunuzda, kaybetmek istemezsiniz; kaybetmenin olasılığı bile insanı ürkütür. Zira kaybetme korkusu, en derin hislerimizi sarar ve bize geçmişte yaşadığımız olumsuz anıları hatırlatır.
Eğer daha önce bir hayal kırıklığı yaşadıysanız, aynı durumu yeniden yaşamak korkusu peşinizi bırakmaz. Hayalinizdeki kişinin hayal kırıklığına uğramaması için adeta dua edersiniz. Kalbiniz, birisi için her zaman emin olamaz; birinden hoşlanabilir, etkilenebilirsiniz ama kalben emin olmak çok farklı bir boyuttur. Bu, avuçlarınızda pır pır eden bir kuşun aniden uzak diyarlara uçması gibi, avuçlarınız ve göğsünüzdeki kalp korkuyla çarpıyordur.
Sorun şu ki, korktuğunuz her neyse, eninde sonunda onunla yüzleşmek zorunda kalıyorsunuz. Korkularımızla başa çıkmak, hayatın kaçınılmaz bir gerçeği. “Allah’ım, korkularımdan sana sığındım,” deriz. Gönlümün emin oldukları ömrüme nakşeyle. İyi ya da kötü, başımın gözümün üstünde, beni gönlümle ve içimdeki hislerle imtihan eyle.
Sevgi, sadece bir bağ değil; aynı zamanda bir mücadele. Kendimizi açmak, kırılmak ve yeniden doğmak, bu sürecin bir parçası. Her düşüşte, sevginin gücüyle tekrar ayağa kalkmak, bizi hem güçlü kılar hem de en derin duygularımızı deneyimleme fırsatı sunar. Sevgi, eksikliklerimizi kapatmakla kalmaz; aynı zamanda, en zayıf anlarımızda bile yeniden doğabilmemizin anahtarıdır.
Zeynep Erol