“Senin bu kocan var ya, senin bu kocan tam bir pısırık.”
“Erkek dediğin, karısını her şartta savunur. Senin bu kocan erkek falan değil.”
“Milletin kocası, karısının elini sıcak sudan soğuk suya sokmuyor, ama bak senin kocana, sürekli senden fedakârlık bekliyor.”
“Bak kocana, hiç senin ne istediğini düşünüyor mu? Doğum gününde bile kıytırık bir kolye ile geçiştirdi. İnsan daha pahalı bir şeyler alır, öyle değil mi?”
“Milletin kocası, tatilde yurt dışına seyahat ayarlıyor. Seninkine bak, anca evde kös kös oturuyorsunuz.”
“Annesinin yemeklerini, senin yemeklerinden daha çok seviyor, iştahla yemesinden belli.”
“Zaten seni sevmiyor ki. Seven insan böyle mi davranır? Ağzıyla kuş tutar, daha ağzını bile açmadan ne istediğini anlayıp önüne koyar.”
“İş bahanesiyle eve geç gelmeler… Yok efendim, süslenip püslenip evden çıkmalar… Yok, kesinlikle senin kocan seni aldatıyor.”
“Senin kocan fazla yumuşak. Başkasının kocası olsa, yumruğunu masaya vurduğu an olay bitmiştir. Yumuşak adam mı olur ayol?”
“Senin kocan her istediğini yapıyor. Yok yok, kesin seni aldattığı için vicdanını böyle tatmin ediyor.”
“Kendi ailesini el üstünde tutuyor, ama sana sıra geldiğinde seni sadece geçiştiriyor. Yok yok, bu adam seni kesinlikle sevmiyor.”
…
Evet, aslına bakılırsa yukarıdaki söylemlere karşılık, sevgili Peygamberimiz çok güzel son noktayı koymuş ve şöyle buyurmuş:
Ebû Hüreyre”nin naklettiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Kadını kocasına karşı kışkırtan bizden değildir…”
(D2175 Ebû Dâvûd, Talâk, 1; HM23368 İbn Hanbel, V, 353)
***
… Bazen üzerimize vazife olmayan şeylere, klasik tabirle, burnumuzu sokarak; bazen ise sanki üzerimize vazifeymiş gibi söylemlerde ve eylemlerde bulunarak bir şeylerin içerisinde buluyoruz kendimizi. Bu şeyler de genellikle bir ya da birilerini kışkırtmak şeklinde oluyor. Yani sonunu düşünmeden eylemlerde ve söylemlerde bulunuyoruz ve bu, hakikaten uzun vadede ciddi problemlere sebebiyet veriyor.
Örneğin, hanımlar yan yana geldiklerinde aldatma vesaire konuları havada uçuşabiliyor ve enteresan genellemeler söz konusu olabiliyor. Ya da erkekler bir araya geldiklerinde, yine benzer şekilde, “Bakımlı olmayan kadın, kocasını sevmiyor” vesaire tarzında enteresan söylemler ortaya atılıyor. Ancak bunların hiçbiri gerçeği yansıtmıyor. Çünkü bizler birer insanız ve her manada farklı ihtiyaçlarımız olabilir. Örneğin, yaşadığımız şeyler zorlayıcı olabilir ve bu sebeple ruhsal bir buhran yaşıyor olabiliriz. Bu süreçte kılık kıyafetimize yeterince özen göstermeyebiliriz. Benzer şekilde, fizyolojik bir rahatsızlığımız olabilir ve bu rahatsızlık sebebiyle modumuz düşük olabilir. Yani olabilir de olabilir, anlatabiliyor muyum?
Hatta son zamanlarda ekstra bakım yapan kişilerle ilgili de şöyle düşünebiliriz: Diyelim ki kişi, karşı tarafın kendisini yeterince önemsemediğini düşünmüştür ve kendinde bir sorun olduğunu düşünerek ekstra bakımına dikkat etmeye başlamıştır. Yani bir kişinin öz bakımına dikkat etmesi ve bunu ekstra yapıyor olması, karşı tarafa ihanet ettiği anlamına gelmez tabii ki. Ancak bakış açımız dar olduğunda, yani klasik tabirle, olay ya da olaylara “at gözlüğüyle” baktığımızda, olmayan şeyleri olmuş gibi lanse edebiliyoruz. İşin kötü yanı ise şu: Biz o an orada bazı olasılıklardan bahsediyoruz ve ortamdan ayrıldığımızda belki de bu olasılıkları unutup normal yaşantımıza devam ediyoruz. Ancak, bahsettiğimiz olasılıklar, o insanların zihinlerinde kalıyor ve onlar bunu gerçekmiş gibi kabul etmeye başlıyorlar.
Örneğin, bir hanıma kocasının kendisini aldattığını söylediğinizde, ortada elle tutulur bir şey olmadığı halde, bu tarz söylemlerde bulunduğunuzda, o kadın muhtemelen bunu orada bırakmayacak ve kocasına karşı tavır almaya başlayacak. Kocasının her hareketine anlam yüklemeye çalışacaktır. Dolayısıyla, kartopu etkisi misali olaylar işin içinden çıkamayacağımız bir noktaya taşınacaktır. Benzer şeyler beyler için de geçerlidir. Cinsiyet ayrımı yapmıyoruz tabii ki.
Örneğin, beyler için de eşinin bakımsız olmasının gerekçesi olarak kendisini artık sevmediğini söylediğinizde, bu defa eşi her bakımsız olduğunda bu durum ekstra rahatsız eder hale gelecektir. Ya da eşine karşı ilgisiz söylemlerde ve eylemlerde bulunan bey, farkında olmadan ekstra tepki göstermeye başlayacaktır. Dolayısıyla bizim bu noktada üzerimize vazife olmayan şeylere burnumuzu sokmamamız gerekiyor.
İnsanların belirli sorunları varsa, bu noktada bireysel ya da çift olarak terapistlerden destek alabilirler. Çünkü terapistler, bu konuda yeterli donanıma sahip olan meslek gruplarıdır. Ancak, herhangi bir donanımı ya da eğitimi olmadığı halde “kocakarı terapistliği” yapan insanlar söz konusu olduğunda maalesef ki fayda değil zararlar ortaya çıkabiliyor. Böyle bir noktada, sevgili Peygamberimizin belirtmiş olduğu üzere, “Ya hayır konuşalım ya da susalım.” Aksi takdirde, dile getirdiklerimizin ve sebebiyet verdiklerimizin bedelini ödeyemeyiz.
✍️ Zeynep Erol