Selamünaleyküm. Murat Bey öncelikle röportaj teklifimizi kabul etmiş olduğunuz için teşekkürler. Dilerseniz ilk olarak okurlarımız için Murat BULUT kimdir ve şehidimizle yakınlık derecesi nedir kısaca bahsedelim.
Aleykümselam Başak Hanım. Asıl ben teşekkürü ediyorum sizlere, şehitlerimizin unutulmaması ve ailelerimizi hatırlayarak yüreklerine ferahlık vermek adına çalışma yaptığınız için. BULUT ailesinin 3 çocuğundan ve şehidimizin iki abisinden biriyim. Evli ve 2 kız çocuğu sahibiyim. Devletimizin güzide kurumlarından bir tanesinde hizmet etmekteyim.
Bize biraz şehidimizden bahsedebilir misiniz? Nasıl bir çocukluk ve yetişkinlik sürece geçirdi?
Öncelikle şunu belirtmek isterim: şehitlerimizin hayatlarını okudukça çoğu durumların birbirine benzediğini görürüz. Şehidimiz çocukluk sürecini tabiri caizse hiperaktif olarak geçirdi. Yerinde duramayan, hareketli, haylaz bir çocuktu. Başarılı okul süreci tüm çevresi tarafından takdir edilmiştir her zaman. Yaş ilerledikçe ciddi, adaletli ve haksızlığa karşı sessiz kalamayan bir duruş sergilemiş olup bunu ilerleyen zamanlarda seçtiği mesleğinde de sürdürmüştür. Hayatın her dönümünde bu karakterinden zarar görmüş olsa da hiçbir zaman duruşundan taviz vermemiştir. Arkadaşlarının arasında olsun, okul dönemlerinde olsun ve hatta yer yer aile içinde bile yönlendiren, fikirlerini empoze eden ve bu davranışlarıyla önümüzü açan kişi olmuştur.
Şehidimizle ilgili unutamadığınız herhangi bir anınız var mı?
Şehidimizle anılarımız o kadar çok ki aslında… Saatlerce sohbet edip çay içmeyi severiz. Vaktiyle Ankara’da bir AVM’de buluştuk. Çay içip sohbet ediyorduk. Ben ona o bana “Çay al.” derken cebimizde para olmadığını anladık. “Abi cebini, çantanı boşaltır mısın?” dedi. Masanın üstü iki cep telefonu, tesbihler, çakmaklar vs. ile doldu. Bir değer koyarak “Yüklü miktarda eşyaları üzerimizde taşıyoruz birer bardak çay alacak 2 liramız bile yok.” dedi. Daha sonra gülerek şairin de dediği “Paramız yoksa da haysiyetimiz var. Muhabbete devam.” dedi.
Eğer zamanı geri sarabilseydiniz yine aynı mesleği seçmesini arzu eder miydiniz?
Şüphesiz tercih etmesini isterdim. Nedenini şöyle izah edeyim: Biz teşkilatı meslek olarak değil de devletimize ve milletimize hizmet yolunda kutsal bir ocak olarak görüyoruz. Bu meslek ayrımı anlamına gelmesin. İnşaat işçilerimiz sağlam bir evde oturmamız için çalışırlar, doktorlarımız sağlımız için çalışırlar vs. ama dediğim gibi teşkilatın yeri farklıdır her daim.
Abiniz şehidimizin pek gülmeyen bir insan olduğunu fakat morgda gördüğünde yüzünde tatlı bir gülümseme olduğunu söylemişti. Bu konudan biraz bahsedebilir misiniz?
Morg demiyelim çünkü içim acıyor, alışamadım bir türlü bu kelimeye. Şehidimizi ilk görenler abim, babam ve ben… Onlar yüzüne baktı ama ben ,kolu açıktaydı, görünce tanıdım gerisini getiremedim. Abim böyle bir cümle kullandı çünkü şehidimiz yapı itibari ile sert mizaçlı biriydi. Belki erken yaşta hayatın sorumluluğunu üstüne aldığı içindir. Fotoğraf çekilirken bile fazla gülmeyen biriydi. Bu mizaca rağmen son nefesinde yüzünde hiç görmediğimiz bir tebessümü görmüş abim. Derler ya “Şehitlerimize son nefesinde gideceği yer gösterilir” belki bunun alamaetidir. Öğleden sonra ben de cesaretimi toplayıp yüzüne baktığım zaman o gülümsemesi gitmemişti. O saate kadar dünyayı taşıdığımı zannettiğim yük gitmiş, yüreğime ferahlık gelmişti.
Şehidimizin haberini nasıl aldınız ve haberi almadan evvel ailenizden hisseden oldu mu?
Tarihte millet olarak görmediğimiz, yaşamadığımız (eminim ki hiçbir milletin de yaşamadığı) bir ihanet gecesine tanıklık ettik. 15 Temmuz gecesi… Bu hain saldırıda yüzlerce (2700 civarında) gazimiz ve 251 ocağa düşen ateş oldu. O ateşlerden biri de bizim evimize düştü. Gece 01.25 son iletişimimizdi ve helalliğini istedikten sonra aramızdaki iletişim koptu. Ben aksi hiçbir şey düşünmedim, hissetmedim, belki de konduramadım. Abim huzursuzdu “Başına bir şey geldi yoksa telefonlarımıza, mesajlarımıza bakardı.” diyordu. Dakikalar geçiyordu, saat işliyordu ama hala ses yoktu kardeşimizden. Abim “Hadi gidelim bulalım yaralanmışsa merhem olalım, şehit olmuşsa naaşına sahip çıkalım.” diyordu. Saatler 04.00’a yaklaşırken o dönem görüştüğüm polis olan arkadışı aradı, o zaman beni korku sarmaya başladı. “Bu sefer olamaz.” demiştim kendimce çünkü birkaç kere ölümün kıyısından dönmüştü. Telefonu açmamla karşı taraftan gelen ses tonundan anladım. “Şehit” kelimesini duyunca dünya başıma yıkılmıştı. Sıkıntıdan ve terden sırılsıklam oluştum. Sanki beni elbiselerimle havuza atmışlardı. Eşim abimi çağırdı, abim hastayım diye babamla beraber gelmişti. Onlara söylemeden kardeşimi aramaya çıktım. Bağlı olduğu birime gittiğimde onlar da bilmiyordu nerde olduğunu. Şehit olduğunu duysam da hep bir umut vardı “acaba” diye ama gelen arama ile hastanede şehit olduğu kesinleşti. Sonrası malumunuz…
Şehidimizin 5 yaşında bir kızı olduğunu biliyoruz. Kızına babasının şehit olduğunu nasıl anlattınız? O acıyı nasıl atlattı ve babasını hatırlıyor mu?
Çok güzel bir konuya değindiniz. Aslında anlatacağım konu şehit anne ve babaların evlatlarının acısından sonra en büyük acıları. Keşke bizler aynı kanı ve aynı soyadını taşıyan amcaları olarak, babasının ailesi olarak acımızı onda ve o da bizde paylaşabilseydik. Çoğu şehit eşinin yaptığı gibi birkaç gün (kaçar gibi) ailesinin yanına gitti ve yeğenimizi bize göstermedi. İki yıl göremedik maalesef. Daha sonra yasal hakkımız olduğunu öğrenince mahkemeye başvurduk ve kazandık. Buna rağmen yine göstermedi, avukatımızın baskıları sayesinde 7–8 ay kadar ayda bir, bir günde 7 saat almak kaydı ile yiğenimizi gördük. Daha sonra yine göstermedi. Yargıtay sürecini de kazandık buna rağmen ailesi ile birlikte “İcra kararı ile gel.” vs. diyorlar. Sizin aracılığınız ile yetkililere bir kez daha seslenmek istiyorum. Bizim durumumuzda olan, emanetlerini göremeyen bir çok şehit ailesi var. Lütfen buna çözüm bulunsun ve icra kararı kalksın artık.
“Fırat’sız vatan olur fakat vatansız Fırat olmaz.” diye bir ifade kullandığını biliyoruz. Peki Fıratsız neler olup bitti.
Evet o hain gecede şehidimiz bu cümleyi kurmuş. Fırat’sız vatan oldu ama Fırat’sız ailemiz olmadı maalesef. Ne onsuz geçen 11 bayramımızda yüzümüz güldü ne de diğer günlerde. Tek kaldığımızda, el ayak çekildiğinde acı gün yüzünü gösteriyor. Ailemiz toplandığında yüreğimiz burkuluyor. Bir yanımız hep eksik ama kimse birbirine belli etmemeye çalışıyor çünkü üzmek istemiyor. Ne içtiğimiz sudan ne de yediğimiz yemekten tat alıyoruz. Şehit ailelerimizin yaptığı sadece günü kurtarmak.
15 Temmuz tarihinden sonra hala daha irtibatta olduğunuz kişi veya kişiler var mı?
Şüphesiz şehitlerimiz Allah katında da bizler için de aynıdır ve ayrım yapmak söz konusu olamaz. Çünkü onlar seçilmişlerdendir. Lakin 15 Temmuz’da yapılan hain saldırıya karşılık milletimizin verdiği topyekün mücadele ayrı bir duygu seline dönüşmüştür. Bunu da sadece anma programlarında görebiliyoruz. Onun dışında herhangi bir ayrıcalık olduğunu şahsım olarak görmedim, yaşamadım. Dediğiniz gibi 15 Temmuz şehit ailelerini ziyaret edenler arasında reklam için, görev için, kendini sorumlu hissettiği için ve yürekten gelen her kesimden insan var. Niyetleri kendileri ile Allah arasındadır, yorum yapmak bize düşmez. Bizler kapımıza geleni misafir ederiz. (Bazı ideolojik görüşte olanlar hariç tabikide.) Şüphesiz irtibatta olduğumuz insanlar var ama burda isim versem hangi birini söyleyebilirim ki haksızlık olur. Sadece şunu belirteyim Erzurum, Ankara ve Konya’da milletvekillerine, bürokratlara, belediyelere ve dostlarımıza teşekkür ederim hiçbir zaman bizi yalnız bırakmadılar. Ayrıca sosyal medya alanında faaliyet gösteren genç kardeşlerimizin oluşturduğu şehitlerimiz adına çeşitli gönüllü gruplar var bu arkadaşlar ne şehitliklerimizi boş bırakıyor ne de ailelerimizi yalnız bırakıyor. Her daim hizmet etmeye çalışıyorlar.
Şehidimizin kabri nerede bulunmakta ve seneidevriyesinde düzenli olarak yapmakta olduğunuz bir faliyet var mı?
Şehidimizin kabri Ankara/Yenimahalle/Karşıyaka Polis Şehitliğinde (3.kapı) bulunmaktadır. Şehidimizle ilgili düzenli olarak Ankara/Keçiören/Atapark mahallemizde dostlarımızın katılımı ile her seneidevriyesinde mevlid-i şerif okutmaktayız. Ayrıca bu yıl pandemi belirsizliğinden dolayı hayata geçiremediğimiz şehidimiz ve şehitlerimiz adına gerçekleştirmeyi düşündüğümüz şiir yarışmamız olucak. Bunu geleneksel hale getirip şiir, kompozisyon, mektup vs. alanlarlarında her sene bir organizasyon yapmayı düşünüyoruz inşallah.
Röportaj teklifimizi kabul etmiş olduğunuz için tekrar teşekkürler. Allah bu kutlu davada şehadetle şereflenen tüm şehitlerimizin şehadetlerini kabul eylesin. (Amin.)
Son olarak şunu ifade etmek istiyorum: Vatanımızı sevmekte, canımızı vermekte sıkıntımız yok çok şükür lakin içimizi acıtan Vatan hainlerinin şartlar ne olursa olsun içerde yatması… Devlet büyüklerimizden tek muradımız bunun önüne geçilerek bütün vatan hainlerinin İdam edilmesidir. Şehidimizi, duygu ve düşüncelerimizi anlatmamıza vesile olduğunuz için başta siz olmak üzere Vesile Dergi’sinin tüm çalışanlarına ailem adına teşekkür ederim.
RÖPORTAJ: Başak AZAKLI
Vesile Dergi Sayı 5
Eylül 2021