Selamünaleyküm. Nawras Bey öncelikle röportaj teklifimizi kabul etmiş olduğunuz için çok teşekkürler. Dilerseniz ilk olarak okurlarımız için Nawras Abu Saleh kimdir kısaca bahsedelim.
Ben Nawras Abu Saleh. Aslen Filistinliyim ve yönetmen olarak çalışıyorum. Avustralya’da film ve sinema bölümünde okudum. Kısa ve uzun metrajlı filmler çekerek yönetmenliklerini yapıyorum. Bu alanda dersler de vermekteyim. Aynı zamanda roman yazmaya çalışıyorum. Şu anda Üsküdarlı İhtiyar adında bir romanım var. Arapça ve Türkçe olarak basılıyor. Halihazırda İstanbul’da yaşıyorum. Evliyim ve 4 kızım var.
Biliyoruz ve görüyoruz ki Filistin mücadelesinde sahada bulunan ve elinden geleni yapmakta olan şahsiyetlerden birisisiniz. Bu sebeple ilk sorum buna istinaden olacak. Sizce sahada olmanın olumlu ve olumsuz tarafları nelerdir? Yani genel olarak ne tür zorluklarla karşılaşıyorsunuz?
Elbette Filistin davasını tüm dünyaya duyurmaya gayret ediyorum. Filistin’de 20 yıl boyunca yaşadım. Filistin konusunu da filmlerimle anlatmaya gayret gösterdim ve göstermeye devam ediyorum. Film çekimleri ile alakalı zorluklardan bahsedecek olursak özellikle Filistinle alakalı film çekimlerinde bilindiği üzere biz bir muhasara altında yaşıyoruz ve çekmek istediğimiz bir çok şeye izin verilmiyor. Filistin konusunda evrensel bir zorluk var. Bu süreçte sürekli engellerle karşılaşabiliyorsunuz. Filistin davası ticari bir dava değildir. Bu sebeple Filistin hakkında çekilecek filmler için çok fazla destek bulunamıyor. İnsanlar özellikle ticari kazançları olabilecek ve reytingleri yüksek olacak film yahut dizilere daha çok destek veriyorlar.
Görüyoruz ki Filistin’de yaşanılanlar İsrail basını başta olmak üzere dünyadaki birçok İsrail taraftarı ülke tarafından duyulması istenmiyor. Bu sebeple sosyal medya hesaplarına bile kısıtlamalar getiriyorlar. Oysaki bakıldığında sözgelimi birçok güçlü ülke İsrail’i destekliyor. Sizce yaşanılanların dünyaya duyurulmak istenmemesinin altında yatan sebep nedir?
Özellikle sosyal medya, güçlü devletlerde Siyonist güçler tarafından yönetiliyor. Bu sebeple engellemeler oluyor. Dolayısıyla bu devletler Filistinle alakalı içerikleri engelleyerek İsraille alakalı olan içerikleri ön plana çıkarmaya çalışıyorlar. Bizler de özellikle Filistinli yönetmen ve yapımcılar olarak aynı şekilde Filistin davasını ön plana çıkarmaya çalışıyoruz ama bunu yaparken paylaşımların silindiği ve hatta bazı zamanlar profillerin silindiği durumlar ile karşılaşıyoruz.
Sosyal medya canlı yayınlarında görüyoruz ki Siyonist gruplar ellerinde silahlar olmasına rağmen Müslümanların taşlı saldırılarından korkuyorlar. Siz bu korkaklığı neye bağlıyorsunuz?
Hak ve doğru olan şey her zaman güçlüdür. Dolayısıyla orada taşlar küçük olarak görünüyor olabilir ancak hakikatte o taşlar çok büyük. Bu sebeple aslında İsrail halkı hakikatten korkuyor.
Bundan yıllar önce biliyorsunuz ki Mavi Marmara adı verilen yardım gemileri Gazze için yola çıkmıştı ve o gemide dünyanın birçok yerinden insanlar tek yürek olmuş vaziyetteydiler. Ancak Siyonist ordusu tüm dünyanın gözü önünde baskın yaparak gemideki insanları şehid etti. Daha sonra da yine Vicdan Konvoyu adı verilen bir konvoy düzenlenerek Filistin için yola çıkıldı ancak bunda da aynı şekilde tüm dünyadan katılım sağlandığı halde kesin bir çözüm söz konusu olmadı. Dünya atılan bu adımlara rağmen hala üç maymunu oynuyor. Sizce bunun sebebi nedir?
Biz inanıyoruz ki dünya zalimlik yapıyor ve özellikle Avrupa buna güçlü bir destek veriyor. Bizler biliyoruz ki İsrail gerçek bir devlet değil, dünya üzerinde bir proje. Tüm Yahudileri bir yerde toplama projesi. Bu sebeple dünya bu duruma sessiz kalıyor.
Türkiye liderliğinde Mavi Marmara ve Vicdan Konvoyu adı verilen birçok çalışma hayata geçirildi lakin yeteri kadar ses getirmedi ve yaşanan zulümler son bulmadı. Sizce nerede eksik yapıyoruz?
Türkiye’nin Filistinle bir kara sınırı yok. O sebeple yeteri kadar yardım ve destek ulaştıramıyor. Bununla beraber biliyoruz ki Türkiye diplomasi yoluyla olabilecek tüm gücünü sarf ediyor. Ancak bununla beraber Türkiye Gazze’de, Kudüs’te, Batı Şeria’da ortak projeler yürütmeli, iki ülkenin de bayrakları yan yana olmalı.
Müslümanlarda ve hatta diğer dinlere mensup insanlarda hep bir “Ne yapabiliriz?” düşüncesi ve algısı söz konusu. Onlara ne tavsiye edersiniz?
Bence her insan kendi yerinden ve konumundan destek olabilir. Mesela öğretmen öğrencilerine doğruları anlatır, mühendis yıkılan binaları yapar gibi. Tabi tüm bunların üzerine dualarıyla destek olabilirler, Kudüs’ü ziyaret edebilirler. Onlara bu şekilde moral ve motivasyon vererek de destek olabilirler.
Canlı yayınlardan edinmiş olduğumuz bilgiler doğrultusunda biliyoruz ki Gazze’de elektrikler, sular kesik ve insanlar çok zor şartlarda yaşam sürmeye çalışıyorlar. Üstüne bir de saldırılar söz konusu. Gazze’deki yaşam şartlarını bir de sizden öğrenebilir miyiz acaba?
Bildiğiniz üzere Gazze 14 yıldır bir muhasara altında. İsrail Gazze’deki herşeye hükmediyor. İhracat, elektrik, su vs. Gazze ehli buna alıştı ve sabrediyor.
Sizce ne olsa bu zulüm son bulur?
Müslümanlar arasında islam birliği olması ile. Birlik olmayı başarabildiğimiz takdirde üstesinden gelemeyeceğimiz bir sorun olacağını düşünmüyorum.
Sizi takip ettiğimiz kadarıyla bir projeyi hayata geçirmekte olduğunuzu ve bunun duyurularını yapmakta olduğunuzu görüyoruz. Bu proje ile ilgili bilgi verebilir misiniz acaba?
Gazze’de kulelerin vurulduğunu gördüğümüzde bu duruma çok üzüldük. Bu kuleler anılarıyla beraber çöktü çünkü. Bu sebeple bu projeyi ortaya koyduk ve çalışmalarımıza devam ediyoruz.
Son olarak “Üsküdarlı İhtiyar” kitabınızdan, nelerden ilham aldığınızdan ve kitabınızın adının nerden geldiğinden kısaca bahsedebilir misiniz?
Bir insan yeni bir yere yerleştiğinde orada bulunan bir çok ayrıntıyı da fark eder. Çünkü her noktaya daha fazla dikkat kesilir. Bu sebeple Üsküdar’a ilk geldiğimde, bu olay beni çok etkiledi. Sürekli olarak Mihrimah Sultan Camii’nde romanımda bahsettiğim ihtiyarı gördüm. Benim de onunla hiç konuşmadan aklımdan bir hikaye geçti. İlk başta bu konuyla alakalı bir kısa film çekmeyi düşündüm. Sonrasında bu fikrim romana dönüştü ve yazmaya başladım. Sonrasında da bu roman oluştu.
Röportaj teklifimizi kabul etmiş olduğunuz için tekrar teşekkürler. Allah bu kutlu davada muvaffak olabilmeyi ve tez vakitte zaferler kazanabilmeyi nasip eylesin inşallah.
RÖPORTAJ: ZEYNEP EROL – BAŞAK AZAKLI
TERCÜMAN: Mücahit ŞAHİN
Vesile Dergi Sayı 3
Temmuz 2021