Bir asansör düğmesini hissetmek için parmak uçlarını kullanırsın. Kitapların sesinden hikâyeler örersin. Renklerin adını hayallerinle çizersin. Ama bir iş görüşmesine gittiğinde, seninle konuşanlar genellikle tek bir şeyi göremez: Potansiyelini.
Görme engelli olmak, gözlerinle değil, ruhunla görmeyi öğrenmektir. Hayatın karanlık olduğunu sananlara ışık olmayı seçmektir. Ama bazen, bu ışığı insanlar fark etmez. Ellerinde diploman, yüreğinde cesaret, kafanda bin bir fikirle bir kapıyı çalarsın. O kapı ya hiç açılmaz ya da sen daha içeri girmeden kapanır.
Neden?
Çünkü seni gözlerinle değil, önyargılarıyla görürler.
Bir ekrana bakamıyor olman, yeteneklerin yokmuş gibi algılanır. Yoldaki bir işareti okuyamıyor olman, yollarını bulamayacakmışsın gibi değerlendirilir.
Oysa ki görmeyen gözlerin ardında, hayatı hissetmeyi bilen bir yürek vardır. İletişimde ustasındır; çünkü duymak, anlamaktır. İşinde disiplin sahibisindir; çünkü her adımı dikkatle atmayı öğrenmişsindir. Sen, eksik değil, farklısındır.
Ama iş dünyası… İş dünyası bazen sadece görmeyi bildiği kadar kördür. Seni tanımak yerine seni etiketler, becerilerini görmek yerine engelini büyütür.
Bu yazı bir serzeniş değil; bir çağrıdır.
İşverenlere: Bir engel değil, bir yetenek görmeyi öğrenin. Hayatın her zorluğunu aşmayı bilen bu insanlar, sizin ekibinize güç katabilir.
Topluma: Önyargılarınızı sorgulayın. Körlüğün en kötüsü, vicdanların gözlerini kapatmasıdır.
Yusuf Durdurmuş