Sevgili İbrahim YILDIRIM öncelikle Vesile Dergi ailesi olarak sana hoş geldin diyerek başlamak istiyorum. Dergimize röportaj vermeyi kabul ettiğin için ayrıca teşekkür ediyorum. Uzun zamandır seni sosyal medyadan takip eden biriyim. Seni “4 kız çocuk büyüten baba” olarak tanıdık sosyal medyada. Öncelikle seni okurlarımıza tanıtmak isterim. 4 kız çocuk büyüten baba kimdir? Ne iş yapar? Bize kendini biraz anlatabilir misin?
Ben de size teşekkür ederim nazik teklifiniz için. Ben felsefe okumalarına ortaokul yıllarında başlamış birisiyim. Çünkü insan varoluşu, doğa ve evren, insan hayatının anlamı gibi konular erken yaştan itibaren benim kafamı meşgul eden sorulardı. Bu nedenle yükseköğrenimimi Hacettepe Üniversitesi Felsefe bölümünde yaptım. Felsefeye olan yoğun ilgim devam ettiği için de yüksek lisans eğitimimi tamamlayarak “Bilim Uzmanı”, doktora eğitimini tamamlayarak da “Doktor” unvanını aldım. Bu süreçte evlendim ve çocuklarımız arasında yaş farkı az olduğu için de biraz hızlı bir şekilde 4 kız çocuk babası oldum. Her zaman çocuklarımın her tür bakım ve eğitiminde aktif rol üstlendim. Ama bir gün eşimin “senin bu yaptıklarının görünmesi lazım, bence sana bir instagram hesabı açalım” demesiyle adı ne olsun sayfanın derken önüne başına bir şey eklemeden dümdüz olduğu gibi @4kizcocukbuyutenbaba dedim.
Peki, sana sosyal medyada “Filozof Baba” diyenler olduğunu duydum. Neden sana “Filozof Baba” diyorlar?
O da felsefe doktoru olmamdan dolayı beni sevenlerin bulduğu bir ad oldu, hatta hesap adımı bu şekilde değiştirmem için öneriler de geldi ama ben değişiklik yoluna gitmedim. Felsefe de filozof da kök olarak eski Yunancada “Bilgelik Sevgisi” anlamına gelen philosophia kelimesinden gelmektedir. Batı toplumlarında felsefe eğitimi almış kişilere zaten filozof denir ama bizde daha fazla bir anlam yüklemesi olduğu için felsefe eğitimi alan her kişiye filozof denmez sadece felsefeci denir. O nedenle beni sevenlerin bu adlandırması aslında benim için çok kıymetlidir.
O halde o isme atfen biraz da espri katmak adına şunu sormak isterim: Çocukların bu filozof baba tarafınla ne kadar ilgili? Ya da çocuklara felsefeci kimliğin nasıl yansıyor veya yansıtıyor musun? Bir de senin sanatla ilgili bir tarafın da var. Bu da sanırım çocuklarını yetiştirmekte etkili oluyor. Neler söylemek istersin bu konuda?
Felsefede soru sormak ve o soruya yaklaşım şekli çok önemlidir. Benim soru sormaları için onlara sunduğum durumlar oluyor elbette ama daha önemlisi onlar soru sorduğunda ben de sorularını geliştirmek için onlara soruyorum. Bu artık herkesin bildiği Sokrates’in “Doğurtma” diye Türkçeye çevrilen yöntemi. Yani cevabı onların bulmasını desteklemeye çalışıyorum. Evet, ben 13 yaşımda konservatuvarda tiyatro eğitimi almaya başladım. Kızlarımı da erken yaşta sanatın bazı dalları ile tanıştırmamda mutlaka etkisi olmuştur diye düşünüyorum.
Sen aynı zamanda çalışan bir ebeveynsin. Eşinle beraber çocukları büyütme sürecini bir dönem yardım alarak, daha sonra da eşinin yoğun iş temposundan dolayı senin üstlendiğini söylemiştin. Türkiye’de çok alışılagelmiş bir durum değil babanın evde olması, biz ataerkil bir toplum olduğumuz için genelde anne evdedir. Sizin ailede ise şartlar gereği bu durum tersi hale gelmiş. Bu bağlamda şunu sormak isterim: Çocuklar bu durumu hiç yadırgadılar mı ya da sizin çevrenizde bu durumu yadırgayıp şaşıranlar oldu mu?
Çocuklarımın her türlü bakımına ilk gündem itibaren aktif olarak katılıyordum evet ama ben de eşim de çalıştığımız için başlangıçta bakıcı desteği aldık. Ben şartlar öyle gerektirdiği için değil de öyle tercih ettiğim için önce bakıcı desteğini parttime haline düşürdüm, sonra da tamamen kendim üstlendim. Tabii bu arada iş hayatım da devam ettiği için zorlandığım çok zamanlar oldu. Bazen iş yerime götürmek durumunda da kaldım. Aslında çevremizdeki herkes şaşırıyordu. Hem çalışıp hem de 7/24 çocuklara bakıyor olmamı kimse anlayamıyordu. Ama ben bu süreçte dünyadaki en önemli şeyin insan yetiştirmek olduğunu anlamıştım ve çocuklarımın bu sürecini tesadüflere bırakmak istemedim.
Bizim toplumumuzda kızlar başka bir sever babalarını. Sen de 1 değil tam 4 kız babasısın. Kız babası olma nasıl bir duygu? Kızların babalarına hayran mı? İbrahim YILDIRIM Ataerkil bir baba mı?
Öncelikle “kız babası” ifadesini toplumsal cinsiyet ayrımcılığını pekiştirdiğini düşündüğüm için pek de uygun bulmadığımı söylemek istiyorum. Kızlarım ile aramda, sadece doğrudan bakım ve eğitim verenleri olmam dışında, çok güzel bir bağ ve güven var. Anneleriyle de çok güzel ilişkileri var. Bana hayranlık duyup duymadıklarını tam olarak bilemiyorum ama benim düşüncelerimi ve kararlarımı önemsediklerinden eminim. Aynı şekilde ben de onların düşüncelerini ve kararlarını önemsiyorum. Ben konuya ebeveyn-çocuk şeklinde bakıyorum daha çok. Aramızdaki iletişim cinsiyet ötesi.
Sosyal medyada yaptığın farkındalık yayınların da çok güzel ilerliyor. Bu yayınları yapma kararını alma nedenin neydi? Ne zaman başladı, devam edecek mi bu yayınlar?
Bir yılı aşkın bir zamandır sevgili Barış UYAN ile birlikte yaptığımız “Farkındalık Sohbetleri” de, daha sonra başladığımız “Geyik Babalar” da devam edecek. Bu yayınları yapmamızdaki amaç başta ebeveyn olmak üzere tüm insanlarda önemli olduğunu düşündüğümüz bazı konularda farkındalık oluşturmak. Bunu yaparken de hiçbir kar amacı gözetmiyoruz. Sosyal medyada yer alan babalar olarak iletişimde olduğumuz bir WhatsApp grubumuz var. @buyanowski olarak paylaşımlarda bulunan sevgili arkadaşım Barış, bir gün beni aradı ve birlikte bir şeyler yapmak istediğini söyledi. Ben de ‘Tamam.’ dedim ilk yayından sonra programın formatını daha net bir şekilde oluşturduk ve o gün bugündür devam ediyor. “Geyik Babalar” ise daha çok benim teklifim ile başladı. Barış ile konuşarak ona da ayrı bir format belirledik. Biri ciddi, diğeri mizah yoluyla toplumda farkındalık yaratmak için çabalıyoruz. Çünkü anne babalar değişirse yetişecek çocuklar da ona göre şekilleneceği için toplum da değişecektir diye düşünüyoruz. Bunun yolunun bu olduğunu bilimsel olarak da bildiğimiz için bu aktivistliği yapıyoruz.
Yaptığınız canlı yayınları mümkün oldukça izliyorum en son sanırım tiyatrocu Hazım KÖRMÜKÇÜ ile bir yayın yapmıştınız. Ben çok keyif almıştım sizi izlerken, fakat ekip arkadaşınızla yaptığınız bu yayınlardan en ses getireni en farkındalık yaratanı hangisiydi diye sorsam? Ve bu yayınlar için insanlarla irtibat halindesin bu düzeni; iş güç çocuklar dengesinde bu yayınları oturtmak seni zorlayan bir şey mi? Nasıl üstesinden geliyorsunuz?
Evet, “Geyik Babalar” sezon finalini sevgili Hazım KÖRMÜKÇÜ ile yaptık. Akademik başarıya odaklanan toplumumuza sanatçı kökenli bir aileden gelen başarılı sanatçımızla yine mizah yoluyla bir mesaj vermeye çalıştık. Ayrıca ben sadece eğitim konusunda da değil sanatı kendi başına çok önemseyen biriyim. Bu yayınları hazırlamak elbette benim çok zamanımı alıyor. Çok sıkıştığım zamanlar da oluyor. “Farkındalık Sohbetleri” her hafta 10 konuk 10 soru şeklinde başlamıştı. Sonra süreci biraz rahatlatmak adına ayda bir ve beş konukla yaparak devam ettirdik. Çünkü yorucu olsa da çıktığımız yolu değerli bulduğum için devam ettirmek istedim. Zaman yönetimi ve planlı davranmak zor görünen bazı şeyleri daha mümkün kılıyor bence. Yaptığımız yayınlardan somut karşılığını gördüğüm iki yayından özellikle söz etmek isterim. Biri ünlü sanatçımız Nadide Sultan ile birlikte SMA hastaları için yaptığımız yayın gerçekten çok ses getirdi ve çocuklarımıza çok katkısı oldu. Bir diğeri de Kalben Derneği ile birlikte yaptığımız Koruyucu Aile Olmak ve Evlat Edinmek konulu yayınımız diyebilirim. Çünkü bu yayınımız izledikten sonra karar verip Koruyucu Aile olmak için Aile ve Çalışma Sosyal Güvenlik Bakanlığına başvuran takipçilerimiz oldu. Bir de herkesin bir cümleyle katılım yaptığı Kadına Şiddete Hayır başlıklı yayınımız Show TV Ana haber bülteninde yayınlandı. Son olarak çok sevdiğimiz sanatçımız Sibel BİLGİÇ ile yaptığımız Yılbaşı Özel yayınımız da pandemi zamanlarında yapılan en eğlenceli yayın olarak benim için çok önemli bir yayın oldu.
Bir de yanlış hatırlamıyorsam Ayşe Şule BİLGİÇ (pepe karakterinin yaratıcısı) ile ortak bir çalışman oldu. Bundan bahsedebildiler misin?
Sevgili Ayşe Şule BİLGİÇ harika bir proje başlattı. Pandemi döneminde okullarından uzak kalan çocuklarımız için Milliyet Gazetesi ücretsiz eki olarak “Evde Okul” serisini yayınlamaya başladı ben de yazdığım birkaç yazı ile bu seriye dahil oldum. Daha sonra bu yazıların seslendirmesini bizzat kendim yaptım. “düşyeri.com” da bulunan yazılarımın seslendirmesine isteyen herkes ulaşabilir. AÇEV ile ve Sürdürülebilir İyi Ebeveynlik ile çalışmalarım oldu. Kadına Şiddete Hayır yayınımız Show TV ana haber bültenine konu oldu.
Harika işler çıkartıyorsunuz sosyal medyada. Sosyal medyayı doğru kullananlar arasında olmak ve sizlerle bu sayede tanışmak çok keyifli. Yeri gelmişken şunu da sormak isterim: Sosyal Medyanın olumlu etkisi (bu yayınların dışında) bir getirisi oldu mu? Ya da şöyle sorayım iyi ki sosyal medyada varım diyor musunuz? Sosyal medya hesapları olmasa da ben bu farkındalık işlerinde bir şekilde dahil olurum diyenlerden misiniz ve olsa nasıl dahil olurdunuz?
Evet, sosyal medyayı doğru kullanmak benim de çok önemsediğim bir konu. Şimdi hatırladım, ensest hakkında bir yazı yazmıştım bir kitaptan yola çıkarak ama instagramda ensest hashtagı yoktu fakat bu adda bir sürü profil vardı. Ben ilk hashtagı açtım, bu adla birçok profil olduğundan da bir takipçim benimle paylaştığında haberim oldu. Bu sayfa sayesinde belki de başka türlü tanışamayacağım çok değerli birçok insanla tanıştım, sizler gibi hatta bazılarıyla gerçeğe dönüşen sağlam arkadaşlıklarım başladı ve bundan dolayı çok mutluyum. Paylaşım, destek, dayanışma, hepsi benim için her zaman çok önemli oldu. Sosyal medya üzerinden de bunu devam ettirebildiğim için mutlu oluyorum.
Sevgili İbrahim YILDIRIM şimdi gelelim kitaplara. Çıkardığın 3 kitap var. Sevgiye Dair Mitolojik Öyküler, Üç Kişilik Ölüm Kararı ve İdealist ve Pragmatist Estetik. Benim elimde “Üç Kişilik Ölüm Kararı” olan tiyatro oyun kitabın var ve bu kitabını okudum. Bu oyunla ilgili birkaç sorum olacak. Üç Kişilik Ölüm Kararı aslında bir tür ötenazi isteğinde bulunan üç arkadaşın hikâyesi. O yıllarda böyle bir hikâye yazmandaki etken neydi? Nereden geldi aklına bu konu?
Yüksek Lisans tez konum “İnsan Olma Bilince Varılmasında Tiyatronun Yeri” idi. Bu nedenle o dönem çok tiyatro oyunu okudum. Özellikle Antik Yunan Tragedyalarını okurken insanın hep bir eşikte sınandığını ve o eşiğin okurlara yeni pencereler açtığını gördüm. Ötenazi felsefe eğitimim sırasında, özellikle Etik Dersinde, beni çok düşündüren tartıştığımız bir konuydu. Ben de bir eşik noktasında bu konuyu sorgulamak istedim.
Ölüm, hayatın en kesin gerçeği! Kitabının bir yerinde karakterlerden Turgay şöyle bir söz söylüyor: “ Çünkü paranın güç olduğu bu dünyada, herkes daha çok kazandığında daha çok mutlu olacağına inanmış.” Devamında Levent karakteri “Mutluluk güçte değildir, para da gerçek gücü sağlamaz.” diyor. Bu diyalogdan yola çıkarak şunu sormak isterim: Sence Kapitalist sistem insanları daha çocuk yaşta mutluluk kavramının parasal güçte olduğu yanılgısıyla umutsuzluğa mı hazırlıyor? Yoksa bu tuzağa bizler mi düşüyoruz?
Benim düşüncelerim de kitaptaki karakterlerin sözleri de belli bir sistemle sınırlı değil aslında. O sistemlerin de kaynağı biziz sonuçta. O nedenle konu insan olma yolunda ne kadar bilinçlendiğimiz ile birlikte düşünülürse belki daha iyi anlaşılacaktır.
Felsefe gerçek mutluluğu nerede ara der? Felsefede mutluluk kavramı “Mutçuluk” olarak geçiyor. Genel anlamda felsefe mutluluğu nasıl açıklar? Mutluluk yanılgılarına düşmemek için gençler ne yapmalı kendi hayat arayışlarında?
Felsefede farklı birçok görüş var elbette ama mutluluk hakkında iki temel görüş daha çok öne çıkmıştır. Biri insanın amacını mutlulukta gören ve bu amaca ulaştıran her şeyi “iyi” kabul eden görüştür senin mutçuluk dediğin şey de bununla ilgilidir. Diğeri ise, insanın amacının geçici ve süreli, üstelik değişken ve göreceli bir şey olan mutluluk olamayacağını, insan olmanın insani değişmez ve evrensel değerlere uygun davranmakla gerçekleşeceğini öne süren görüştür. Mutluluk, elbette herkesin arzuladığı bir şeydir. Kimse mutsuz olmak istemez sonuçta. Ancak insanın hayat amacının geçici duygular üzerine kurulamayacağı düşüncesindeyim ben de. Bu mutluluğu yok saymak değildir. İnsan kendisini mutlu eden şeylerle elbette ilgilenebilir ama hayatını bu temel üzerine kurarsa mutlu olması pek mümkün olmayacaktır. Verebileceğim en genel tavsiye kitap okumaları olabilir.
Peki, son olarak okurlarımıza mutlaka okunması gerektiğini düşündüğünüz kitaplardan tavsiyelerde bulunmak ister misiniz? Her insanın mutlaka okuması gerek diyebileceğiniz kitap veya kitaplar var mıdır?
Bazı kitaplar ve filmler için evet öyle dediğim oluyor ama yukarıda kitap okumalarını tavsiye ederim sözüme bu bahane ile şunu da eklemek isterim: Herkes kendi okuyacağı kitabı kendi seçebilir ve böyle de olmalıdır. Bazen önerilen kitapları da okumamızda hiçbir sakınca yoktur ama kitap okumanın bir kişi davranışı olması için kendisinin seçmiş olmasını çok önemsiyorum. Çünkü kitap okumanın da bir tarihi vardır, yani her okurun okuma tarihi aynı değildir. O nedenle benim “işte bu” diyeceğim bir kitaba başkası “niye bu” diyebilir. Ama şunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki okunmamışsa eğer dünya klasikleri mutlaka okunmalı, sonra gerisi gelecektir zaten diye düşünüyorum.
Röportaj teklifimizi kabul etmiş olduğunuz için tekrar teşekkürler. Hayırlara vesile olmak niyet ve duasıyla.
RÖPORTAJ: SONNUR SEVER
Vesile Dergi Sayı 4
Ağustos 2021