Selamünaleyküm. Israa Hanım öncelikle röportaj teklifimizi kabul etmiş olduğunuz için teşekkürler. Dilerseniz ilk olarak okurlarımız için Israa ALSHARİF kimdir kısaca bahsedelim.
Ben Israa Al-Sharif, Filistinli bir gazeteci ve Al-Quds TV muhabiriyim Gazze’deki El Aksa Üniversitesi’nde medya bölümünde öğretim görevlisi olarak çalışıyorum. 3 yıl önce Ankara’da Gazi Üniversitesi’nde doktoramı tamamlamak için Türkiye’ye geldim ve bunun yanı sıra İstanbul’da çeşitli medya kuruluşlarında serbest gazeteci olarak çalışyorum.
Tüm dünyanın kabul etmekte olduğu insan haklarına bakıldığında ifade özgürlüğü ve haber alıp verme özgürlüğünün olduğunu görmemiz mümkün lakin öte yandan da İsrail’e bakıldığında birçok hakkı ihlal ettiği gibi bu hakkı da ihlal etmekte olduğunu görüyoruz. Bu noktada öne sürdükleri gerekçeleri nelerdir?
Başlangıçta dünyanın konuştuğu İnsan Hakları Bildirgesi, Nakba yılı olan 1948’deydi. (Siyonist çetelerin Filistin topraklarını işgal ettiği ve halkını silah zoruyla öldürüp onları zorla ordan çıkarmaya çalıştığı yıl anlamına gelir). Bununla Filistin topraklarında Yahudilere ulusal bir var olma hakkı veren dünyayı kastediyorum. Katliamlara ve oranın yerli sakinlerinin yerinden edilmesine göz yumdu. İşgalci varlığın yanında durma ve işgalci devlete kıyasla doğal haklarından herhangi birini ifade etme özgürlüğü konusunda Filistinlileri susturma hakkına sahiptir.
Basın mensupları olarak İsrail ile yaşamakta olduğunuz zorluklardan bahsedebilir misiniz?
Nakba’dan ve Filistin’in işgalinden bu güne kadar gazeteciler ve medya kuruluşları olarak düşünce ve ifade özgürlüğü konusunda çok zorluklar çekiyoruz. Medya kurumlarımız ya Siyonist lobi tarafından kapatılmaları için baskı görüyor ya onun hayatta kalması için finansman desteği sağlayanla savaşıyor yada kınama yankılarını duymadan, eylemleri için hesap verme gereği duymadan merkezlerini dünyanın gözü önünde bombalıyor. Gazeteciler olarak işgal suçlarının haberleştirilmesi sırasında ya tutuklanıyoruz ya da doğrudan hedef alınıyor ve suikast amacıyla takip ediliyoruz. Çok sayıda gazetecinin işlerini örtbas ediyorlar ve işlerini icra etmelerine engel oluyorlar ya da sayfalarını kapatarak ve dijital izleyicilerin erişimini kısıtlayarak sosyal medyadaki Filistin içeriğiyle mücadele ediyorlar. Filistinli Gazetecileri Destekleme Komitesi tarafından belgelenen rapora göre, geçen 2020 yılında İsrail işgal güçleri tarafından basın özgürlüğü hakkının 476’dan fazla ihlal edildiğini belirtmiştir, bunlardan 84’ü darp ve kurşuna dizme, 82’si tutuklama (celp ve gözaltı), 33’ü de gazetecilerin evlerine izinsiz girme, baskın, arama, yıkma vakaları. 46 adet teçhizat ve basın malzemelerine el konulması ve kimliklerin geri alınması davası. İçinde bulunduğumuz 2021 yılında, Gazze’deki son savaş sırasında 30’dan fazla medya merkezi hedef alındı ve tamamen yok edildi.
Filistin’de yasaklara rağmen görevini yerine getirmekte olan basın mensupları var mı ve varsa onlar nasıl bir yol izliyorlar?
Elbette. Filistinli gazeteciler akınları, İsrail ordusuyla Filistinli gençlerin çatışma noktalarını haber yapmak ister fakat işgalleri veya savaşları haber yaparken hedef alınıyor. Tüm risklere rağmen, halkının ve acılarının mesajını dünyaya duyurmanın bir vatan görevi ve omuzlarında taşıdığı bir vazife olduğunu bildiği için işini yapıyor. Burada gazeteciler kask, basın kalkanı ve kimlik kartlarından önleyici tedbirler ve güvenlik önlemleri alır. Gazeteci olmalarına rağmen kameralar ve canlı yayınlar önünde hedef alınıyorlar mesela geçtiğimiz günlerde Kudüs şehrinde El Cezire muhabirini ,basın kalkanı kullanmasına rağmen, tutukladılar. Gazze’de gazetecilere ve arabalarına dünyanın gözü önünde ,onları koruması gereken basın tabelasına rağmen, füze atarak saldırıyorlar.
Farklı ülkelerdeki basın mensupları Filistin’deki basın mensupları için herhangi bir adım atıyor mu ve Filistin’de basın mensuplarının özgürce haber alıp vermeleri adına bir şeyler yapılıyor mu?
Gazeteciler Sendikası ve Filistin Medya Forumu, her yıl Filistinli gazetecilerin başına gelen tüm ihlalleri belgelemeye ve bu ihlalleri uluslararası kurumlara, uluslararası gazetecilerin haklarına ve Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne taşımaya çalışıyor. Birçok gazeteci ve uluslararası kurum Filistinli gazetecilerin yanında yer alsa ve haklarını desteklese de uluslararası kuruluşlar onlara söz hakkı vermiyor, adil yargılanmadan kalıyorlar. Örneğin Gazze bombardımanı, dünyanın gözleri önünde Fransız Ajansı ve ABD Associated Press gibi yaklaşık 38 Arap ve uluslararası basın kuruluşunun bulunduğu 3 kule yıkıldı. Bu suçların dünyadaki insan hakları örgütleri tarafından kınanmasına rağmen ne yazık ki Gazze’de, Kudüs’te gazetecilere karşı işlenen suçların durdurulması, hesap sorulması işe yaramadı.
Farklı ülkelerden olan basın mensuplarına ve Filistinli basın mensuplarına yapılan muameleler aynı mı? Basın kartları gösterildiği halde Filistinli veya farklı ülkenin vatandaşı olan basın mensuplarına sorun çıkarıldığı oluyor mu?
Filistin’de yaşananları ve işgal güçlerinin Filistinlilere karşı işlediği suçları haberleştirmeye çalışan tüm gazeteciler hedef alınıyor. Özellikle de Filistin davasını savunanlar. Amerikalı aktivist Rachel Corrie’nin 2003’te başına gelenler gibi. Uluslararası Dayanışma Hareketi’nin (ISM) bir üyesi ve ikinci intifa sırasında Filistin’deki Gazze Şeridi’ne gitti ve burada İsrail kuvvetlerine ait sivil binaları yıkmakta olan askeri bir buldozeri durdurmaya çalışırken İsrail ordusu tarafından öldürüldü. Gazze Şeridi’ndeki Refah kentinde Filistinliler için kameraların önündeydi (Yabancı gazeteciler Filistinlilerin evlerinin yıkılmasını haber yapıyorlardı.) İsrail buldozerinin sürücüsünün bir sivil evi yıkacağı sırada Filistinlileri desteklemekte olan Rachel’in üzerinden iki kere geçtiği biliniyor. Uluslararası gazeteciler ya kartlarını geri çekip kurumları uyarılarak ya da işgal altındaki Filistin’den sınır dışı edilerek cezalandırılıyor ancak genel olarak bu gazeteciler için görevlerini yerine getirirken herhangi bir ihlale maruz kaldıklarında ülkelerinin onları koruma hakları vardır. Filistinli gazetecilerin ise uluslararası yasalar önünde kendilerini koruması gereken basın amblemi taşımalarına rağmen sesleri duyulmuyor.
Sizce sosyal medya canlı yayınları Filistin’de yaşanılanların dünyaya duyurulması noktasında yeterli mi?
Tabii ki yeterli değil ama işgalle birlikte baskı ve normalleştirme politikaları nedeniyle geleneksel medyanın kısıtlanması kitleleri etkilemek ve sesimizi tüm dillerde dünyaya duyurmak için dijital kitleye başvuruyor ve sosyal medya platformlarının tüm imkanlarını kullanıyoruz. Bu nedenle Filistin’de olup bitenleri ve işgalci güçlerin suçlarını duyurmak için kısa videolar ve röportajlar aracılığıyla kitlelere ulaşmada büyük katkı sağlayan REELS servisi ve canlı servisinin kitlelere ulaşmada büyük rolü oluyor.
Sizin gözlemlediğiniz kadarıyla dünya basınında Filistin yer alıyor mu ve eğer yer alıyorsa ne şekilde yer alıyor?
Evet, çünkü dünyadaki birçok özgür gazeteci Filistin hakkında haber arıyor ve yazıyor. İsrail işgali ile Filistin meselesi, özellikle savaşlar ve krizler sırasında orada neler olduğuna dair küresel bir fikir yaratıyor. Siyonist varlığın kısıtlamalarına ve büyük uluslararası medya kuruluşlarında yanlış anlatılarının yayınlanmasına rağmen, Filistinliler mesajlarını dünyaya iletmeyi, olayları ve ihlalleri tüm dillerde dünyaya yaymayı başardılar ama ne yazık ki İsrail kadar değil Çünkü İsrail birçok Batılı ülke tarafından destekleniyor.
Sosyal platformlarda İsrail’in özellikle basın yayın organları aracılığıyla algı operasyonu yürütmekte olduğunu ve buna göre kendini mağdur konumda göstermeye çalıştığını biliyoruz. İsrail basınında yaşanılanlar nasıl yorumlanıyor ve insanlara nasıl yansıtılıyor?
İsrail medyası kamuoyunu yanıltmak için her zaman yanlış ve kara propagandayı kullanmaktadır. Hayatı seven bir halk olduğu için Filistinlilerin (zorla aldıkları) topraklarında öldürüldüğü, zulme uğradığı şeklindeki insani anlatıyı kasıtlı olarak kullanmaktadır. Evlerindeyken onları füzelerle bombalıyorlar buna rağmen kendilerini mağdur olarak gösteriyorlar. Filistinlilere sağlık ve gıda yardımları ulaştırmaya çalışanlar olsa da işgal güçleri bu yardımları engelliyor. Mescid-i Aksa’yı basıp orada ibadet edenleri kuşatıyorlar ve bunun tam tersini vurguluyorlar. Filistinlilerin onları Kudüs’te ibadet hürriyetinden mahrum ettiğini söylüyorlar. Gazze’ye uluslararası yasaklı bomba ve silahlarla, kadınlara, çocuklara ve yaşlılara yönelik katliamlarla saldırıyorlar ve medyalarında Hamas’ın attığı roketler dolayısıyla mağdur olduklarını belirtiyorlar. Batı Şeria’daki Filistinlilerin şehirlerini kuşatıyorlar, yayaların önüne bariyerler koyuyorlar, yolları kapatıyorlar, hareketi engelliyorlar, şehirleri bölüyorlar ve insanları sınıflandırıyorlar. Medyalarında Filistinlilerin kendilerini savunmak için attıkları taşların çocuklar ve işgalci varlık için bir tehlike olduklarını söylüyorlar. Tüm bunlarla kendilerini mağdur göstermeye çalışıyorlar.
Türkiye’nin ve Türklerin Filistinli kardeşlerimiz için vermekte oldukları destek İsrail basınına yansıyor mu ve yansıyorsa ne şekilde tepki topluyor?
Evet, elbette. İsrail Türkiye’nin ve Katar’ın bize verdiği desteği. Kendi basınında “Türkiye ve Katar teröristlere destek oluyor.” diye yansıtıyor. Çünkü Türkiye’nin ve Katarın’ın bize verdikleri desteği kendilerine tehdit olarak görüyorlar.
Filistin’de yaşanan olaylar malum. Sizin şahit olmuş olduğunuz bir olay var mı?
Elbette. Gazze Şeridi’nde bir TV muhabiri olarak çalıştım ve İsrail’in Gazze’deki savaşlarını (2012 savaşı – 2014 savaşı ve 2021 savaşı) doğrudan televizyonda anlattım. Ben olay mahallindeyken ofisimiz hedef alındı. Ofisteki bazı meslektaşlarımızı saldırı sırasında kaybettik, bazıları da bombalama sırasında yaralandı. Bombardıman altındayken, İsrail katliamları ve Filistin şehitleri arasında yaşananları canlı olarak aktarıyordum. Her yerde etrafımızı saran tehlikeye rağmen işi bırakmadık ve şehitlerin, yaralıların evlerinden, işgallerin ve patlama seslerinin ortasından görüntüyü dünyaya aktarmaya devam ettik. Bazen hedeflenen bölgelerde kuşatıldık, hareket edemedik, ofisimize, evimize dönemedik ve asker değil gazeteci olduğumuzu bilmelerine rağmen işgal güçleri kasten arabalarımızı ve gazeteci gruplarımızı hedef aldı ayrıca Gazze Şeridi’nde 15 yıl süren ve halkın ilaç ve gıda eksikliğinden çektiği acıları aktaran kuşatmaya, Gazze Şeridi’ndeki geçiş ve sınırların kapatılmasına da tanık oldum ve Gazetecilik alanındaki çalışmalarımdan dolayı 5 yıl seyahatim engellendi. Ayrıca, çalışma nedeniyle 3 yıl sonra Gazze’ye döndüğümde 2021 yılında savaşın ortasında kaldım ve Gazze’den ayrılmadım, aksine çalışmalarımı orada yaptım, olayları Arap, uluslararası ve Türk medyasına, evimizin bulunduğu alana yapılan bombalı saldırının ortasından canlı yayına geçerek, olayın kalbinden canlı yayın ile ilettim.
Röportaj teklifimizi kabul etmiş olduğunuz için tekrar teşekkürler.
Allah bu kutlu davada muvaffak olabilmeyi ve tez vakitte zaferler kazanabilmeyi nasip eylesin inşallah.
RÖPORTAJ: ZEYNEP EROL – BAŞAK AZAKLI
Vesile Dergi Sayı 3
Temmuz 2021