Merhabalar Ersin Bey öncelikle röportaj teklifimizi kabul etmiş olduğunuz için çok teşekkürler. Dilerseniz önce okurlarımız için Ersin ÖZDEMİR kimdir? Kısaca bahsedelim.
Ben beslenme ve diyet uzmanı Ersin ÖZDEMİR, İstanbul Arel Üniversitesi’nden tam burslu olarak mezun oldum, 1994 doğumluyum ve İstanbul’da yaşamaktayım. Aynı zamanda 8 yıldır tip 1 diyabet (şeker) hastasıyım. Diyabetimin olması beni diyetisyenliğe iten nokta oldu ve şuan iyi ki diyetisyenim diyorum çünkü çok dinamik, çok güzel bir alan. Hele ki gerçek ve doğru sorular sorabilirseniz muhteşem bir alan.
Spor yapmadan zayıflamak mümkün müdür?
Evet, tabii ki mümkün. Zayıflama sürecini anlayabilmek önce hücre düzeyinde biyokimyasını anlamak ile başlar. Vücudumuz her zaman enerji kaynağı olarak kısa yoldan şeker ve türevlerini ister ,sonra yağ ve protein olarak sıralayabiliriz, ancak şekerden gelen enerji o kadar saman alevi olur ki hızlı bir şekilde tükenir ve tekrar tekrar ihtiyaç duyarız. Malum günümüz dünyasında artık şeker ve şekerli yiyecekler her yerde gereğinden fazla tüketilmektedir bu da insan vücudunun kaldırabileceği limiti maalesef aşmakta. Bizlerin şeker deposu çok sınırlı ,ortalama 300-500 gram, dolduğu zaman vücut fazla şekeri yağ olarak depolamak zorunda kalır yani özetle fazla şeker yağlanma olarak açığa çıkar. Bu bağlamda bakarsak spor olmadan zayıflamak mümkündür. Zayıflamanın %80 civarı beslenmeden geçer. Yine de sporu eksik etmemek gerekir. Mental sağlık, ruh sağlığı, bölgesel fitleşme vs. için spor iyi bir seçenektir. Ülkemizin en çok handikapa düştüğü konulardan birisi detokslar, takip edenler bilir geçen aylarda ünlülerin de reklamlarını yaptığı detoks çayında toksik (zehir) madde ortaya çıktı. Bakın sevgili okurlar en iyi detoks yapan organlarımız böbrekler, karaciğer ve bağırsaklarımızdır. Siz vücudunuza güvenin ve vücudunuzun kendisini yenilemesine yardımcı olun. Detoks yapmak istiyorsanız şunları yapın: Mutlaka mevsimsel sebze ve meyveleri tüketin. Bu dönem karnabahar, brokoli, sarımsak, bal kabağı dönemi bunlara bol bol ağırlık verin. Kış aylarında marketten domates, salata vs. almayın. Kışın yenilen domates daha çok tarım ilacı ve hormon içerir. Her şeyi mevsiminde tüketin, uyku düzeninize dikkat edin, özellikle gece 23.00 gibi zifiri karanlık ve sessiz ortamda uykuda olmaya gayret edin. Bu saatlerde melatonin hormonu salgılanır fakat telefonlar, beyaz ışık, sarı ışık, televizyon maalesef bu hormonları bozmaktadır bu sebeple uyku esnasında o tarz ortamlarda bulunmayın, bol bol hareket edin, günlük en az 1 saat yürüyüş yapmaya gayret edin, sularınıza İngiliz karbonatı veya sirke koyun, bol bol ev yapımı turşu ve yoğurt tüketin, güneşle mutlaka buluşup D vitamini seviyenizi yükseltin, günde en az 1 fincan yeşil çay için. En güzel detoks bunlardır. İçinde ne olduğu belli olmayan şeyler size detoks yapmaz zarar verir.
Detoks karışımları zayıflatır mı? Fonksiyonel tıp ile sağlıklı beslenme arasında nasıl bir bağlantı var?
Fonksiyonel tıp ismini her geçen gün daha fazla duymaya başladık ve duyacağız çünkü insanlar artık reçete edilen kimyasal ilaçların, rutin teravilerin çoğunun yetersiz ve yersiz olduğunu anlamaya başladı. Ben fonksiyonel tıp diyetisyenliği eğitimi alan bir beslenme uzmanı olarak şunu söylemek isterim: Fonksiyonel yaklaşım bir insanı bütün yönleri ile ele alıp hastalığa sebep olan kök nedeni ortadan kaldırmaya odaklanır. Örneğin, klasik tıp anlayışında troid hastası olan bir insana troid ilacı verilir ve ömür boyu kullanılması istenir. Fonksiyonel tıpta eksik olan vitamin ve mineralleri, sosyal ortamı, beslenmesi, travmaları ele alınır ve haşimatoya sebep olan bağışıklık sistemi saldırısı ortadan kaldırılmaya çalışılır. Bu nedenle aslında sağlıklı yaşamak eşittir fonksiyonel yaşamak denebilir. Bugün marketlerden alıp sizi zehirleyen, hasta eden, çöp gıdaları üreten ve eczane dolaplarında yüzlerce kimyasal ilacı üreten aynı insanlar. Bu nedenle olabildiğince can ve canlılık içeren reyonlardan alışveriş yapmak önemli. Olabildiğince meyve reyonlarından ve kasap reyonlarından alışveriş yapmak gerekir.
Kilo alıp verme konusunda genetik mirasımızın etkisi var mıdır?
Tabii ki var. Hiç “Dedesi gibi iş yapıyor, nenesi gibi çayı çok çok sıcak seviyor.” tarzı cümleleri hiç duydunuz mu? Bunlardan bile genetik miras olduğu ortaya çıkabilir. Atalarımızın sevdiği huyları hatta hareketleri bile bizlere genetik olarak aktarılabilir. Kilo alıp verme konusunda da tabii ki aktarım var. Özellikle soğuk iklimde yetişmiş insanların kilo kontrolü her zaman daha rahat olmuştur. Çünkü soğuk hava mitokondrilerin daha hızlı ve daha çok çalışmasına vesile olur. Börekleri ile meşhur Boşnaklar, Sırplar en çok kilo problemi yaşayan toplumlardandır. Genetik aktarımın kilo konusunda etkisi çok. Özellikle mitokondriler sadece anneden evlada geçer. Eğer anne kilo problemi olan biriyse çocuk beslenmesine dikkat etmedikçe yüksek ihtimal kilo problemi olan bir çocuk olacaktır. Ancak genetik kaderimiz değil, bugün epigenetik dediğimiz genetik dışı faktörler daha etkili. Çevre, beslenme, yaşam tarzı gibi. Şunu kabul edelim: atalarımızın en az 50 katı daha fazla şeker tüketiyoruz ve bu tüketimin fazla olması da kilo kapılarını açıyor.
Sadece un, tuz ve şekerden uzak durarak sağlıklı beslenmemiz yahut zayıflamamız mümkün müdür?
Un, tuz ve şekerden uzaklaşarak zayıflamak tabii ki de mümkün ancak sağlıklı beslenmek için yeterli mi orası bir soru işareti. Neden mi? Unu, tuzu ve şekeri hayatımızdan çıkardığımızda onların yerine ne koyduğumuz çok önemli bir faktör. Maalesef toplumumuz şekeri sadece tadı tatlı olanlar olarak algılamakta. Oysa tadı tuzlu ve ekşi ürünlerde, hazır soslarda bile şeker vardır. Sağlıklı bir yaşam ve fit bir vücut için özellikle genetiği değiştirilmiş tahıllardan, ekmek, pilav, makarna, yulaf, uzak durulmalıdır. Çünkü bunlar vücuda girince hızlıca şekere dönüşür ve bağırsakları rahatsız eden gluten isminde protein bulundurur. Bu da farklı hastalıklara kapı açabilir. Hazır süt ve süt ürünlerine karşı mesafeli olunmalıdır. Özellikle büyükbaş hayvanların sütleri ciddi anlamda hormon ve şeker içermekte. Adı üstünde büyükbaş hayvanın hormonu da çok olur. Çünkü onun doğasına uygun. Bizim için bu kadar hormon maalesef olumsuz. Marketteki 3’ü 1 arada kahveler tam 18 farklı kimyasal içermektedir. İyi bir etiket avcısı olmamız gerekir. Tatlandırıcılardan kesinlikle uzak durulmalıdır. Stevia dışındakileri önermiyorum. Sigara, alkol, bira, rakı vs. uzak durulmalıdır. Bunlar sırf şekerdir. Tadı tatlı değildir ama gördüğünüz gibi bolca şeker içerir. Tuz konusunda topluma dayatılan yanlış bilgilere katılmıyorum. İnsan vücudu için hakiki tuz çok önemlidir. Bugün kanımızın %70’i sudur ve bu su tuzlu sudur. Hakiki tuz içinde vücudumuzun ihtiyaç duyduğu 84 minerali barındırır. Tuzu günlük 10 grama kadar almak bizim için şarttır. Yıllarca tansiyondan kaynaklı tuzdan korkutulduk. 1 tuz molekülü vücutta 1 molekül su yapar 1 gluten molekülü vücutta 300 molekül su yapar. Tansiyonu yapan ise fazla tüketilen hamur işleridir. Kesinlikle bakkal tuzlarını önermem. Bunlarda beyazlatıcı madde vardır. Himalaya, Çankırı ve Kaya tuzlarını gönül rahatlığıyla kullanabilirsiniz.
Sağlıklı beslenebilmemiz için günde kaç öğün beslenmemiz gerekiyor?
Sevgili okurlar birinin size 3-5-10 öğün beslen demesini beklemeyin, kimseye de bu hakkı vermeyin. En güzeli nedir biliyor musunuz? Bedeninizin ve midenizin sesini dinleyin. Açsanız bol sağlıklı bir yemekle karnınızı doyurun, aç değilseniz lütfen keyfi yemeyin. Artık “Sık sık ye.” modeli tarihe karışıyor, 6-7 öğün yemeler tarihe karışıyor. Neden mi? Çünkü yapılan bilimsel araştırmalarda sindirim sistemi dinlenmiş bir bedende tamir, tadilat olayları çok daha iyi yapılmakta ve vücut kendi hasarlarını, hücrelerini daha iyi tespit edip yok etmekte. Biz buna otofaji yani “kendi kendini yeme” deriz. Gözü açık, odağı yüksek olan bir vucüt hasarlı hücrelerini yer, yerine yenilerini yapar ve daha sağlıklı olur. Sürekli bir şeyler atıştırmak, sürekli kan şekerini yükselten glisemik indeksi yüksek gıdalar yemek, vücudun otofaji olayından çıkıp sürekli sindirimle uğraşması anlamına gelir. Bu susta 2 önerim olacak: Engel olan bir hastalığınız yoksa aralıklı oruç diyetini uygulamak, kesinlikle akşam yemeğinden sonra keyfi olarak hiçbir şey yememek. Çünkü güneşin batması ile birlikte bizim de sindirim enzimlerimiz azalır. Akşam yenen yemek kilo aldırır ve hasta eder.
Popüler diyetlerden hangisini tavsiye ediyorsunuz? Neden?
Popüler diyetler her sene isim, kılıf, kıyafet değiştirerek karşınıza çıkabilir. Burada kendinize şunu sorun: “Benim bedenim ne istiyor?” Çünkü ülkemizde diyet kelimesi dahi yasaklar listesini akla getirerek eziyete dönüşmekte. Bu nedenle diyet kafasından çıkıp sağlıklı beslenme ve yaşam olarak özümsemek gerekli. Şuan mevcut diyetlerden ben ketojenik beslenme, aralıklı oruç, düşük karbonhidratlı beslenme ve Akdeniz diyeti önermekteyim. Nedenleri ise şöyle: Ketojenik beslenmede sıfır şeker beslenildiği için özellikle epilepsi hastası bireylerde tedaviye müthiş destek olmakta, cilt ve kilo problemlerinde çok etkili. Zaten sorunumuz şekerli beslenmek ve bu beslenmede şeker yoktur. Aralıklı orucun faydasını diğer cevabımda bol bol anlattım. Günümüz modern dünyasında insanlar maalesef özellikle rafine karbonhidrat zehirlenmesi yaşamakta bu yüzden insülin direnci, polikistik over, diyabet, kanser, obezite sorunları bu kadar artmış durumda. Obezite konusunda Avrupa’da 1. durumundayız. Bunun en büyük sebebi fazla fazla rafine karbondirat tüketilmesidir. Bundan dolayı düşük karbonhidratlı beslenme öneriyorum. Ülkemiz için de en uygunlardan olan Akdeniz diyeti bol sebze, bol zeytin yağı içermekte. Bu hem kilo kontrolü için hem de bağışıklık güçlenmesi için önemlidir.
Malum hastalıklar ve tedavi yöntemlerinin kişiye özel olduğu savunuluyor. Buna istinaden beslenme şekilleri ve diyetlerle ilgili de aynı şeyi söylememiz mümkün mü?
Kesinlikle söylemek mümkün çünkü her hastalığın biyokimyası, eksikliği, tedavisi farklı olduğu gibi besinleri de farklı olmalıdır. Bunu 2 örnekle açıklamak istiyorum: Bir yanda insülin direnci olan birey olsun diğer yanda haşimatosu olan birey olsun, insülin direnci olan bireyde en açık hali ile şeker yemiş yemiş vücut artık isyan etme aşamasına gelmiş o insana şeker kaynaklarını kesip bu konuda çok etkili olan krom, berberin, magnezyum, D vitaminleri dışardan takviye edilmelidir. Diğer tarafta haşimatolu bireylerde bu kadar katı şekilde şeker kaynakları kesilmez ancak genelde haşimatolu bireylerde selenyum, çinko, A vitamini, D vitamini ve B kompleks vitaminleri eksik görülür, bunları tamamlayacak şekilde beslenmeler yazılır. Mesela ben böyle birinin programına selenyum içeriğinin yüksek olmasından dolayı günlük, düzenli olarak Brezilya cevizi yazarım. Kesinlikle yaşadığı duruma göre beslenmeleri değişkenlik göstermelidir. Herkese verdiği listenin aynısını size verenlerden uzak durun.
Özellikle son zamanlarda bütüncül tıp önem kazandı malum. Buna istinaden aynı şeyin yani bütüncül yaklaşımın beslenme ve diyet konusunda da geçerli olduğunu söyleyebilir miyiz?
Evet, bütüncül yaklaşım beslenme konusunda da geçerli çünkü beslenmenin ruhumuza, modumuza, hayat akışımıza katkısı sandığımızdan çok daha fazla. Bunu güzel bir tarih örneği ile anlatmak isterim: Savaşcıl özelliğini ilk bırakan ve yerleşik hayata geçen Uygur Türkleri sizce neden savaşcıl özelliklerini bıraktı? Çünkü yerleşik hayata geçip tarım yaptılar, bol bol sebze yemeye başladılar ve savaşcıl ruhları azalarak daha sakin daha ılımlı insanlar oldular. Bugün insanlar daha sinirli ve kavgacı çünkü katkı maddeleri, aroma vericiler, şeker, unlu mamüller ruhumuza zarar veriyor. Bugünün şartlarında bir sokaktan geçin 10 dükkandan 9’una bakın. Hazır, unlu gıdalar satmaktalar ve bunlar bütünümüze zarar vermekte. Bütüncül beslenme hem ruhu, hem bedeni, hem de organları korumayı hedefleyen harika bir beslenmedir.
Kişilerin günlük almaları gereken kalori miktarı nelere dikkat edilerek ve nasıl hesaplanıyor?
Bir beslenme uzmanı olarak beslenme programlarımı kalori hesabı yapmadan yaptığımı samimice itiraf etmem gerekir. Çünkü bana göre kalorinin kaç olduğundan ziyade kalorinin kaynağı ve kalitesi önemlidir. Örnek vermek gerekirse: 2 kardeşe 2000 kalorilik yiyecek verelim, birine unlu, pastalı, makarnalı verelim, diğerinin eti, sebzesi, sağlıklı yağları olsun, 1. kardeş zamanla hastalığa doğru giden kapıları aralarken, hatta kilo problemi yaşarken 2. kardeş büyüme, gelişme, kilo kontrolü konusunda çok daha başarılı olur ve bağışıklığı güçlenir. ikisine de aynı kalori verdik. Bu sonuç nasıl olur? Demek ki kalorinin kaynakları da çok önemli. Bu yüzden kalorinin nereden geldiği çok mühim.
Pratik kalori bilgileri vermek gerekirse:
1 gram karbonhidrat 4 kalori
1 gram protein 4 kalori
1 gram yağ 9 kalori
1 gram alkol 7 kalori yaratır.
Röportaj teklifimizi kabul etmiş olduğunuz ve bu istifadeli bilgileri bizimle paylaşmış olduğunuz için tekrar teşekkür ederiz.
Okuduğunuz, vakit ayırdığınız için teşekkür ederim. Mesleğinizi iş olarak değil aşk olarak gördüğünüz zamanlar dilerim. Bana her zaman ulaşabilir danışabilirsiniz… (Instagram: diyabetli.diyetisyen)
Vesile Dergi Sayı 12
Nisan 2022