EMANET

“Benim çocuğum o çocuklar gibi olmayacak.” şeklinde bir cümle kurup kendi dünyaya getirmiş olduğu çocuğu adeta gözünden sakınarak yetiştirmekte olan ve girdiği ortamdan tutun da gireceği ortama kadar her şeyi planlama çabasında olan ebeveynler olduğunu görmemiz mümkün. Peki ama bizim dünyaya getirmiş olduğumuz çocukların dışında kalan çocuklar kimin çocukları?

Bir doktora ihtiyacımız olduğunda kimin doktor olmuş çocuğuna ihtiyaç duyup da gidiyoruz? Bir yerden bir yere seyahat edeceğimiz zaman kimin mühendisliğini yapmış olduğu çocuğunun aracına biniyoruz? Bir kıyafetimiz söküldüğü zaman kimin dünyaya getirmiş olduğu terzi çocuğuna gidiyoruz? Markete gidip alışveriş yaptığımız zaman kimin kasiyer olmuş çocuğuna gidip para ödüyoruz? Peki bu satırları örnek olarak kimin dünyaya getirmiş olduğu çocuk sizin için kaleme aldı ve kimin dünyaya getirmiş olduğu çocuk kaleme alınan yazıların editörlüğünü yaptı?

Birilerini ötekileştirirken şunu unutmamalıyız ki arada oluşturacağımız mesafeler bizi de içine almakta yani biz merkezde dururken sırf karşımızdaki kişiyi ötekileştireceğiz diye onu merkezden uzaklaştırmıyoruz yani merkezden uzaklaşan aynı zamanda bizleriz ve bu merkezin tanımını kim ne şekilde yaparsa bu merkez ondan ibaret hale gelir. Peki bu ne demek?

Merkezimize eğitimi koyarsak ve ötekileştirme yapıp biri ya da birilerini uzaklaştırma yolunu seçersek biz eğitimden uzaklaşmış oluruz, merkezimize kültürü koyarsak ve ötekileştirme yoluna gidersek biz kültürden veya kültürel normlardan uzaklaşmış oluruz ya da merkezimize yaratıcıyı koyarsak ve karşımızdakini ötekileştirme yolunu seçersek biz yaratıcıdan uzaklaşmış oluruz.

“Aman Benim çocuğuma bir şey olmasın, aman benim çocuğum en iyi yerlere gelsin, aman benim çocuğum, benim çocuğum…” Farkında mıyız aslında “benim diyerek sahiplenmekte olduğumuz şeyler totalde bize ait değiller yani illa bir sahip arayacaksak her şeyin sahibi olan mutlak güç sahibi belli. Bakınız buraya dikkat her şeyin sahibi olan gücü ifade etmek için bile o güce sahip olduğunu belirtmek zorunda kalıyorum ve bu bile anlamak isteyenler için çok kıymetli.

Her şeyin sahibi olan mutlak güç sahibi, mutlak gücün ta kendisi olan yaratıcımız söz konusuyken evlatlarımızın sahibi olmamız ne kadar mümkün acaba?

Evlatlarımızın sahibi değilsek ve yalnızca emanetçi pozisyonunda isek düz mantık bakacak olursak bu emanetleri bize her şeyin olduğu gibi evlatlarımızın da sahibi olan Allah vermiş. Değil mi? O halde her birimizin emaneti pozisyonunda olan evlatlarımız mutlak güç sahibi olan Allah’ın emaneti. Yani yine düz mantık bakacak olursak her biri Allah’ın emaneti olan evlatlarımız hiçbir şey olmaksızın zaten çok ama çok kıymetli.

Benim dünyaya getirmiş olduğum evladımı Allah beni emanetçi olarak belirleyip bana emanet etti. Öyle değil mi? Yine aynı şekilde komşumun dünyaya getirmiş olduğu evladını Allah onu emanetçi olarak belirleyip ona emanet etti. Örnekler böyle böyle uzayıp gidiyor yani emanetçi sayısı da emanet sayısı da artıyor fakat ortak buluşma noktamız her şeyin sahibi olan Allah Teala yani bu da demek oluyor ki bizim ötekileştirmekte olduğumuz diğer evlatlar da Allah’ın emaneti ve bizler onları ötekileştirdikçe emanetin sahibi olan Allah’tan uzaklaşmış oluyoruz.

Bize emanet edilmiş olan evlatlarımızın başına herhangi bir şey geldiğinde onların emanet olarak bizlere verilmiş olduğu hakikatinden öte canımızın bir parçası olmaları sebebiyle aklımız adeta çıkıyorken bir de emanet oldukları hakikatini idrak ederek meseleye bakarsak durumun çok daha farklı olduğunu görebiliriz aslında ve aynı mantığı diğer evlatlar için de sürdürdüğümüz zaman emaneti veren yüce Allah’ın hatırının eseri olarak emanetlerini benimseyebileceğimizi rahatlıkla söyleyebiliriz.

Hani beşeri söylemler açısından bakıldığında teyzenin anne yarısı ya da amcanın baba yarısı olduğuna dair söylemlerde bulunuyoruz ve bu söylemlerden yola çıkarak emanet olana daha da doğrusu emanetçi olana hürmetimizi dile getiriyoruz peki ya emanetin ve emanetçinin sahibi olan Allah’a hürmetimizin ne şekilde dile getirmeliyiz, ya da getiriyoruz?

Bakınız bu noktada çok ince ve hassas bir çizgi ile karşı karşıyayız çünkü merkez dediğimiz şey eğer bizim yukarıda belirtmiş olduğumuz üzere Allah Teala’nın varlığı ile nurlanmakta olan bir şey ise yani merkezimize İslamiyet’i alıyorsak tablo bu şekilde ve İslamiyet’ten uzaklaşmayı bence hiçbirimiz istemeyi. Fakat merkez dediğimiz şeye Rabbimizi değil de türlü çeşit bahaneler başta olmak üzere beşeri şeyleri alıyorsak o halde vay halimize çünkü hakikat bu değil ve emanetlerimizin hesabını bu şekilde vermemiz mümkün değil. Dolayısıyla da netice itibariyle hepimizi düşünmeye davet ediyorum.

Emanetlerimize hakkını, emanetlerimizin sahibine hesabını verebilmek duasıyla…

YAZAN: Zeynep EROL