Deniz… Ucu bucağı olmayan o mavi derinlikler, her bakışta başka bir hikaye anlatır insana. Bazen sessiz bir dost gibi kıyıya vurur, bazen de asi bir ruh gibi kabarır, göğe ulaşmaya çalışır. Onunla vakit geçiren her insan, denizin içinde bir sır sakladığını bilir. Gözlerini kapatıp dalgaların sesine kulak verdiğinde, derin bir huzurun bedenine işlediğini hissedersin.
Adanın kıyısında, denizin usulca kayalara vurduğu o anları en çok çocukken severdim. Bir yandan tuzlu kokusunu içime çeker, bir yandan da ayaklarımı sulara bırakırdım. Sanki her dalga, bir başka rüyadan haber getirirdi bana; sonsuz bir mavi rüya… Deniz, aslında her gün yeniden doğan bir masal gibi; yaşadığın her an, ona başka gözlerle bakman gerektiğini anlatır.
Deniz, ona bakanın ruhunu alır ve içine işler. Kimi zaman mutluluğunu paylaşır seninle, kimi zaman da içine akıttığın gözyaşlarını. Düşlerin, umutların, korkuların, hepsi denizin o engin kollarında gizlenir. Belki de bu yüzden, her insanın denize dair ayrı bir hikayesi, ayrı bir bağı vardır.
Denizin dalgalarıyla taşınan o eski hikayeleri dinlerken, hayatın da tıpkı deniz gibi olduğunu düşünürüm bazen: Her an değişen, derin, gizemli ve bir o kadar da huzurlu… İnsan denize baktıkça kendi içindeki dalgaları da keşfeder ve belki de bu yüzden ona hep özlem duyarız. Çünkü deniz, ruhumuza sonsuzluğu ve özgürlüğü fısıldar.
Aslı Çelik