Gündelik hayatımızda, çocuklarla ilgili sıkça duyduğumuz bir ifade vardır: “Nasıl olsa bir şeyden anlamaz.” Ancak yapılan araştırmalar ve zamanla edinilen deneyimler, bu algının ne kadar yanıltıcı olduğunu gösteriyor. Çocuklar aslında çevrelerinde olup biteni çok iyi anlarlar; fakat beyin gelişimlerinin henüz tamamlanmamış olması nedeniyle, bu anlayışlarını doğru bir şekilde anlamlandırmakta zorlanabilirler. Bunu biraz daha açalım ve birkaç örnekle konuyu daha anlaşılır hale getirelim.
Bir gün, otorite çatışması yaşayan bir çocukla oyun oynarken ilginç bir diyalog yaşadım. Oyun sırasında, karşılıklı birbirimize çilekli, çikolatalı, muzlu ve dondurmalı kahveler yapıyorduk. Bir an, çocuk aklına gelen “vitamin dolu” bir kahve yapmak istedi. İçinde her türlü meyve ve tatlı bulunuyordu, ama en önemlisi sevgiyle yapılmış bir kahve idi. Bu sevgiyle yapılmış kahveyi içtiğimde “Ne kadar da güzel olmuş!” demekten kendimi alamadım. Çocuğun cevabı ise oldukça manidardı: “İçine bir sürü meyve kattım vitaminli olsun diye… Hem belki bunu içersen gözlerin iyileşir ve her şeyi çok güzel görürsün.” Bu, çocuğun duygusal zekasının ne kadar gelişmiş olduğuna dair küçük ama etkileyici bir örnek.
Bir diğer örnek ise, bir dost meclisinde yaşandı. Bir hanım, çocuğunun yanına gelip sarılmak istediğinde, annenin oldukça kayıtsız ve umursamaz bir tutumu vardı. Çocuk, annesinin dikkatini çekmek için elinden geleni yaptı ama başaramadı ve sonunda sessizce köşeye oturdu. Annesi konuşmasını bitirdiğinde, çocuğa “Aferin, işte böyle sessiz sessiz otur ve beni sinirlendirme” dedi. Çocuğun verdiği cevap, hepimizin kalbine dokundu: “Tamam anneciğim, sessiz bir şekilde oturacağım ama ben bu şekilde oturursam beni sevecek misin?” O an, o odada bulunan herkesin yüreğine işleyen bir sessizlik oluştu. İşte bu, bir çocuğun iç dünyasında yaşadığı anlamı yansıtan bir örnek.
Bu iki örnek birbiriyle farklı gibi görünse de, aslında aynı temel farkındalıkla birleşiyor. Her iki çocuk da çevresindeki olayları, büyüklere göre daha saf ve dürüst bir biçimde anlıyor. Anlamak ile anlamlandırmak arasında büyük bir fark vardır. Çocuklar, gördükleri, duydukları ve hissettikleri her şeyi anlarlar; fakat anlamlandırma süreci, çocukların beyin gelişimleriyle doğrudan ilişkilidir. Soyut düşünme yetisi gelişmemiş bir çocuk, yaşadığı olaylara çok farklı bir anlam yükleyebilir. Bu da onun olaylara tepki verme biçimini etkiler. Örneğin, soyut algısı gelişmiş bir çocukla, gelişmemiş bir çocuğun anladığı şeylere yüklediği anlamlar farklıdır.
Bir çocuk, çevresindeki her şeyi anlar ve en önemlisi hisseder. “Nasıl olsa anlamaz” dediğimiz çocuklar, aslında içsel anlamda bizden çok daha hassas ve dikkatli varlıklardır. Bizler ise çoğu zaman, bir çocuğun tepkilerini ve söylediklerini istediğimiz gibi değil, işimize geldiği gibi anlamlandırırız. Bir çocuk, size ters davrandığınızda, aslında sinirinizi ondan çıkararak onu sevmediğinizi düşünebilir. Ya da bir başka örnekte olduğu gibi, bir çocuk karşısındaki kişinin engelli olduğunu fark edebilir ve bunu içtenlikle oynadığı oyuna yansıtabilir.
Çocuklarla kurulan iletişimde, neden-sonuç ilişkisi ve yapılan açıklamaların önemi büyüktür. Çocuklara ne söylediğimiz ve nasıl söylediğimiz, onların dünyasında derin izler bırakabilir. Aksi takdirde, kaygılar ve korkular devreye girer ve çocuk huzursuz olur. Bu yüzden çocuklarla sağlıklı bir iletişim kurarken, onları anlamaya çalışmak, basit açıklamalarla iç dünyalarını aydınlatmak çok önemlidir.
Zeynep Erol