İlişkilerde birini kaybetmeyi göze alıyorsanız ya da aldıysanız, bu durum ilişkinin geleceği açısından pek hayra alamet değildir. Çünkü insan, sevdiği kişiyi kaybetmek istemez; bu ihtimal bile insanı rahatsız eder.
Zaman zaman ilişkilerde öyle bir noktaya geliyoruz ki, artık sabırdan tahammüle, tahammülden ise daha farklı bir boyuta taşınıyoruz. Duygu ve düşüncelerimizi o kadar ileri bir seviyeye taşıyoruz ki, artık karşımızdaki kişiyi kaybetme korkusunu dahi geride bırakıp, kaybetmeyi göze alıyoruz. İşte o an, aslında ilişkinin pimini çekmiş oluyoruz. Evet, yanlış duymadınız; o an, pimi çekilmiş bir bomba misali patlamaya hazır bir ilişkiyle karşı karşıya kalıyoruz.
Biraz cinsiyet ayrımı yaparak kadınları öne sürmek istiyorum. Şunu belirtmeliyim ki, hiçbir kadın kendini ait hissettiği ve sahiplenildiği bir ilişkiyi bitirmek istemez. Genellikle biz kadınlar, doya doya sevmek, kıskanmak ve duygularımızı doruklarda yaşamak isteriz. Ancak bu duyguları yaşayamadığımızda, kendimizi o ilişkiye ait ve sahiplenilmiş hissetmediğimizde, ipin ucu kopar. Oysa küçücük bir umut kırıntısıyla bile dağları delebilecek güce sahibiz. Ancak umut kalmadığında, tüm dünyayı karşımıza alabilecek istek de kaybolur. İşte o an, bizim için zamanın durduğu andır. O anı bir anda yaşamayız; kademe kademe gelir, yavaş yavaş o sona yaklaşırız. Aslında ilişki çok daha önce bitmiştir; sadece uzatmaları oynuyordur.
Bu yüzden kadın olmayı seviyorum sanırım. Çünkü var gücümüzle çabaladıktan sonra, küçük bir umut kırıntısı bile gördüğümüzde, biten kozlarımızın yerine tüm benliğimizi koyacak güce sahibiz. Ancak karşı taraftan ufacık bir umut bile göremediğimizde, değil benliğimizi, tırnağımızı bile kıpırdatmamayı seçeriz. Bu kararı almak, gerçekten hoşuma gidiyor.
İyi ki biz kadınlar varız!
✍️ Zeynep Erol