Hayat, bazen gündüzün aydınlığı gibi önümüzdeki fırsatlar ve umutlarla doludur. Ancak, bu aydınlıktan faydalanabilmek için gözlerimizi açık tutmamız, dünyaya ve hayatın sunduğu güzelliklere açık olmamız gerekir. Gündüz her zaman aydınlıktır; her yeni gün, yeni bir başlangıcın, umutların ve fırsatların simgesidir. Fakat bir insan, pencerelerini kapatıp dünyayı dışarıda bırakmaya karar verdiğinde, o aydınlıktan faydalanamaz. Kapanan pencere, bir nevi ruhun ve kalbin dış dünyaya kapalı kalması demektir. İçsel karanlıkla barışan, dış dünyadaki ışığı görmeyen insan, aydınlığın getirdiği şansı kaçırır.
Pencerelerini kapatanlar, sadece güneşin ışığından değil, aynı zamanda hayatın sunduğu güzelliklerden, yeniliklerden ve fırsatlardan da mahrum kalırlar. İçine kapanmak, dış dünyadan soyutlanmak, insanın kendini tanımadan, potansiyelini fark etmeden yaşamasına neden olabilir. Oysaki gündüz aydınlık bir zaman dilimi sunar. Gözleri açık tutan, pencerelerini aralayan insanlar, güneşin ısısına dokunabilir, hayata dokunabilirler. Her yeni gün, insana yeni bir başlangıç, yeni bir umut sunar. Ancak bunun farkına varabilmek için, kendimizi dış dünyaya, hayata ve fırsatlara açmalıyız.
Aydınlık her zaman etrafımızda, ulaşılabilir durumdadır. Kapanan pencerelerin ötesinde güneşin aydınlığı bizleri bekler. Kapanan her pencere, fırsatların da kapanması demektir. Ancak biz, içsel karanlığımızı aydınlatmaya karar verdiğimizde, dünyadaki ışığı da görebiliriz. Kendimizi dış dünyaya açmak, hayatı keşfetmek ve tüm güzellikleri kucaklamak için, pencerelerimizi açmak ve güneşin ışığını içeriye alabilmek gerekir.
Nida Kahraman