Aşk, insana iyi gelen bir duygudur, kalbi ısıtan, ruhu besleyen, hayatı anlamlı kılan bir bağdır. Ancak günümüzde pek çok insan aşkı, insanı arafta bırakan ve canını yakan bir duygu olarak algılıyor. Oysa ki aşk, acı vermek, insanı boğmak, içsel bir boşlukta sürüklemek değil, tam tersi; insanı huzura kavuşturmak, kalbinin derinliklerinde bir sevinç kaynağı olmalıdır. Aşkı arafta kalmak veya can acıtmak olarak görmek, aslında aşkın özünden sapmak anlamına gelir. Aşk, bir boşluk değildir, aksine onu yaşadığınızda ruhunuzun derinliklerinde bir anlam bulursunuz.
Aşık olduğunda insanın kalbinde adeta kelebekler uçar, içi kıpır kıpır olur, bir nebze huzura erer ve sanki hayat bir anda tüm zorluklarını unutmuş gibi rahatlamış bir modda hisseder. Her şey ne kadar güzel, renkli ve neşelidir. Aşk, insanın ruhunu antidepresan etkisiyle sarar, ona pozitif bir enerji verir. Fakat günümüzde bunun tam tersi bir tabloyla karşı karşıya kalıyoruz. İnsanlar, aşk acısı çekiyorlar, kalpleri kırılıyor ve ruhsal olarak bir çıkmazın içine sürükleniyorlar. Ama en ilginç olanı, bu durumu hala “aşk” olarak tanımlamalarıdır. Peki, neden?
Evet, biri ya da birilerinden hoşlanabiliriz, beğenebiliriz veya arzulayabiliriz. Ancak tek başına bunların hiçbiri aşkı temsil etmez. Aşk, bir bütün olabilme ve farklı duyguları bir arada yaşayabilme sanatıdır. Aşk, yalnızca bir his değil, iki insanın birbirine duyduğu derin sevgi, bağlılık ve anlayışla şekillenen bir deneyimdir. Sadece fiziksel çekim ya da duygusal bir heves aşkın tanımına girmez. Aşk, bir ruh halinin ötesinde, iki insanın kalp ve zihin uyumudur.
Peki, günümüzde yaşadığımız aşk neyin nesidir? Görünüşe göre, insanlar daha çok acıdan besleniyorlar. Ama bu acı, Victor Frankl’ın dile getirdiği anlamlı bir acı değil; bunun bir anlamı yok. İçinde bulunduğumuz bu acı, boş bir duygusal sarmaldan ibaret. Bir anlam yüklenebilecek bir acı değil, sadece bir boşluk. İnsanlar, kocaman bir boşluğun ortasında debeleniyorlar, kendilerine anlam bulmaya çalışıyorlar, fakat anlam arayışı çoğu zaman daha da anlamsızlaşıyor. Bu acının içinde kaybolurken, aslında daha da kayboluyor muyuz?
Haydi, birazcık bu boyutlar üzerine düşünelim. Çünkü genel itibariyle bakıldığında, belki de düşünmeye ihtiyacımız vardır. Aşk, acıdan beslenmek, yoklukla anlam bulmak değil; doluluk ve anlamla büyüyen bir şeydir.
Hülya Korkmaz