Anlamlar ve Duyguların Derinliği

 

 

Bazen insan, derdini anlatacak mecali kendinde bulamaz. Çünkü anlatsa da ya anlamayacaklardır ya da anlamayacaktır. Bu yüzden bir şeyler anlatmaya çalışmak beyhude bir çabanın eseridir, başka hiçbir şey değil. Böylesi durumlarda insan, yalnızca yüreğinin derinliklerine kadar anlaşılmak ister, başka bir şey değil.

 

“Ona neden ve nasıl âşık olduğunu sorarlar. Nedenini bulamazsın, cevap veremezsin. Çünkü aşk, bir nedeni olduğu andan itibaren solup kurumaya mahkûmdur,” diyordu bir kitapta. Sanırım güzel şeylerin sonunu görmek, onları nedenlere dayandırma çabamızdan kaynaklanıyor. Aksi takdirde başka bir açıklaması yok.

 

İnsan, en çok da kendinden taviz vermeye başladığı anda pişmanlıklarla dolu bir yola girer. Küçük zannedilen bir tavizle başlayan bu süreç, insanın hayatına mal olan büyük büyük tavizlerle devam eder. En acısı ise, fedakârlık adı altında verilen bu tavizlerin hiçbirinin görülmemesi ve kıymetli bulunmamasıdır. İnsan, geriye dönüp baktığında kocaman bir hüsranla karşı karşıya kalır.

 

Kimse, kimsenin geçmiş mezarlığında hapsolup yaşarken ölmek istemez ya da istememelidir. Ancak bazı insanlar, kendilerini çok sevenleri geçmiş mezarlıklarına hapseder; onları sevdikleri iddiasıyla. Ortada ne bir sevgi vardır ne de farklı bir duygu. Yalnızca olumsuz duygular ve bu olumsuz duyguların eseri olarak geçmiş mezarlığı, şimdiyi de geleceğe taşımak yerine esir alır ve ölüme mahkûm eder. İşin en kötü tarafı, bu geçmiş mezarlığından sağ çıkabilen yoktur. Çünkü bu mezarlığın tek bir kapısı vardır ve bu kapının anahtarı kişinin kalbinde gizlenmiş, aklıyla mühürlenmiştir.

 

Sevginin her şeyin ilacı olduğunu söylüyorlar, öyle mi gerçekten? Hangi sevgi her şeyin ilacı mesela? Sevgiyle her şeyi halledebilir mi insan? Belki de sevgi her şeyin ilacı değil, dozunda sevgi her şeyin şifasıdır.

 

Zeynep Tuğçe Erol