Kızıma Kur’an okumayı öğrettim ve sıklıkla Kur’an okuyor. Özellikle son zamanlarda yaşamış olduğumuz hiçbir olumsuzluktan etkilenmedi. Yaklaşık 10 ay önce kötü durumdaydı, fakat şu an bol bol Kur’an okuduğu için bir sıkıntısı yok.
Bu söylem çok kıymetli bir hanımefendiye ait ve özellikle burada paylaşmak istedim. Çünkü atladığımız bir nokta var: Nasıl ki diş bakımında misvak kullanıyor ya da misvak özlü diş macunları tercih ediyoruz ama yine de dişlerimizde problem olabiliyor ve bir diş hekiminin kapısını çalıyoruz, ruh sağlığı da aynı şekildedir. Evet, Kur’an-ı Kerim şifadır ve bunun aksini söylemek mümkün değildir. Ancak ruhsal travmalar söz konusu olduğunda profesyonel destek almak da göz ardı edilemeyecek bir boyuttur. Aksi takdirde sorunları halının altına süpürmüş oluruz ve bu sorunlar zamanla öyle bir yığın haline gelir ki halının üzerinde yürüyemez hale geliriz. Sürekli o yığına takılır, canımızı yakarız. Oysa ki tam tersini yapmak, yani halının altına süpürmeden önce sorunları çözüp temiz bir ortam oluşturmak daha mantıklı olmaz mı?
Bir çocuğun sürekli kahkahalar atması ruhsal olarak iyi ya da kötü olduğu anlamına gelmez. Çocuklar, bazen kendilerinden büyük birinden destek görmek isteyebilirler, tıpkı bizim başımızı omuzlarına yaslayıp içimizi dökmek istediğimiz insanlar gibi. Ama bazen çocuk, böyle bir desteği bulamaz ve kendi başına bazı mekanizmalar geliştirir. Çünkü insanız ve bir şekilde hayat devam eder, hayatta kalmak zorundayız. Çocuklar için de aynı şey geçerli. Küçücük bir çocuk, kendini kimseye ifade edemezken ne yapabilir ki başka? İşte o an ipin ucu kopuyor. Çocuk, henüz var olmayan tecrübeleri de hesaba katarak, kendini farklı ruhsal girdaplara sürüklenmiş buluyor.
Ebeveyn çekişmelerinde bir çocuk hangi tarafı seçebilir? Varlığıyla güven duyduğu babasını seçse annesiz kalacak, huzur bulduğu annesini seçse babasız kalacak. Bu nedenle meseleye sadece anne ve baba üzerinden bakmamak gerekiyor. Çocuğun güven ve huzur duygusunu da dikkate almak lazım. Ancak biz genellikle bu duyguları göz ardı ediyoruz ve ebeveynleri iyi ya da kötü olarak keskin bir şekilde ayırıyoruz. Ama öyle olmuyor hiçbir şey, hele ki küçücük bir çocuğun dünyasında.
Maalesef ebeveynler, kendi çatışmalarında çocukları bir siper ya da stres topu gibi kullanıyorlar. Birbirlerine karşı duydukları olumsuz duyguları çocuklar üzerinden çıkarıyorlar. Bu durumda çocuk, ebeveynlerin yüklenmesi gereken sorumlulukları üstlenmiş oluyor. Ama bu ne kadar mantıklı? Çocuklara böyle ağır yükler yüklemek doğru mu? Evet, bu bir sorumluluk değil, çünkü olamaz. Bu, tam anlamıyla bir yük. Peki, çocukların omuzlarına böyle ağır yükler yıkmaya ne kadar hakkımız var? Bu soruyu sorgulamalıyız.
Geçenlerde bir hanımefendi, yaklaşık 10 yaşlarındaki kızının şu cümleleri kurduğunu anlattı: “Bizim ihtiyaçlarımız söz konusu olduğunda babam hiçbir şey yapmıyor ama sevgililerine kolyeler yaptırıyor, bir sürü para harcıyor. Biz onun çocuğu değil miyiz? Neden bize böyle davranıyor?”
Evet, içten içe “Böyle insanlar ne evlensin ne de çocuk yapsın” düşüncesine sahip olabilirsiniz. Ama baba rolündeki bu kişi de bir zamanlar bir çocuktu. Bu çocuğa hangi noktada hatalar yapıldı da bugün böyle bir baba oldu?
Bir başka örnek: Beyefendiler eşlerini aldatıyor, bir kadından diğerine mekik dokuyor. Ancak köklü aileler, hiçbir suçu olmayan kadınlar üzerinden hüküm veriyor. “Kadın olsaydın, kocan seni bırakmazdı” diyerek hanımlara baskı uyguluyorlar. Aldatan taraf kadın değil, erkek olmasına rağmen, kadına ev hapsi uyguluyorlar. Bu baskıyı sürdüremeyeceklerini anlayınca da kadına bir ev tutup çocuklarını teslim ediyorlar. Bu kadar baskıyı ne zaman ve nasıl kendimize hak gördük?
Aldatan taraf açıkça belli olmasına ve çocukların annelerine öncelikli olarak ihtiyaç duydukları ortada olmasına rağmen neden kadınlar üzerinde bu kadar baskı kuruyoruz? Empati yoksunluğu var belki de. Aynı şey bizim başımıza gelse ne hissederiz? Bu kısmı sorgulamadan devam ediyoruz ama hayat bu kadar basit değil.
10 ay boyunca bir anne çocuklarından ayrı kalıyor. Tüm süreçleri hesaba katarsak, 1 yıl diyebiliriz. Anneyi düşünmüyorsunuz, peki çocukları? Her gün gözyaşı döken çocukları neden düşünmüyoruz? Baba rolündeki kişi sorumluluklarını yerine getirmedi diye bunun bedelini neden masumlar ödüyor? Ortada büyük bir adaletsizlik yok mu sizce de?
Yıl 2024. Artık teknoloji gelişmiş, kaynaklara ulaşmak daha kolay. Dinimizi daha rahat öğrenebiliyoruz. Ancak buna rağmen gün geçtikçe dinimize yaklaşmak yerine uzaklaşıyoruz. Kendi menfaatlerimizi dinimize mal ediyoruz ama öyle bir dünya yok.
Bir insan evlenirken nasıl ki düğün yapıyoruz ve destek veriyoruz, insanlar sorun yaşadıklarında da üzerimize düşeni yapmamız gerekiyor. İnsanlık dediğimiz şey, düğüne gidip karın doyurmak ve takı takmak değildir. Çocuklarıyla ortada kalmış bir kadına neden kötü gözle bakılır? Temizliğe gidip yaşam mücadelesi veren ve bu süreçte yanlış yollara sapmayan bir kadına neden kötü davranılır?
Biz, düşeni kaldırmayı öğütleyen bir milletiz. Ecdadımız böyle yapmış, din büyüklerimiz de böyle yapmış. Ama bugün geldiğimiz noktada, dini ya da kültürü kullanarak tam aksini yapıyoruz. Sevgili Peygamberimizin bir sözü vardır: Bir adam hayvanına kötü davranıyormuş. Peygamberimiz ona şöyle demiş: “Senin gücün ona yetiyor olabilir ama Allah’ın da gücü sana yeter. Bunu sakın unutma.” Bu hadisin kıymeti büyük. Bugün birilerini hor görüyor, sindiriyor olabiliriz. Ancak Allah her şeyi kuşatır. O, hem bizi hem de gücümüz yettiği kişiyi kuşatır. Yaratıcı son noktayı koyar. Bu noktada sormamız gereken soru şudur: Allah’tan korkmaz mısın?
..
✍️ Zeynep Erol