Hayatta her şey insanlar içindir; dolayısıyla üzülmek de, en az sevinmek kadar doğal bir duygudur. Hayal kırıklığına uğramak da, tıpkı hayal kurmak kadar olası bir duygudur. Fakat bazen kendinizden öte, karşınızdakinin duygu ve düşüncelerine odaklanmanız gerekir. Aksi takdirde, varlık ile yokluk arasındaki o girdapta debelenip durursunuz.
Örneğin, karşınızdaki kişi gerçekten sizi kaybetmekten korkuyor mu? Bunu sormalısınız kendinize. Eğer korkuyorsa, sizi üzmekten geri duruyor mu? Yani, sizi üzebilecek söylemlerden ve eylemlerden kaçınmak yerine, inadına mı o söylemleri tercih ediyor? Hayal kırıklıklarınız ve hayalleriniz arasında, tuzla buz olan camdan köprüler mi kuruyor? Tüm bu detaylara dikkat etmeniz gerekir; aksi takdirde, varlık ile yokluk arasındaki girdapta debelenmek kaçınılmaz olur.
Birisi size gerçekten değer veriyorsa, üzülmenizi istemez. Üzüleceğiniz olasılıkları, tıpkı dikenli bir yoldaki dikenleri temizlemek gibi yolunuzdan uzaklaştırmaya gayret eder. Eğer birisi size değer veriyorsa, detaylarda boğulmak yerine, varlığınızın huzuru ve mutluluğu ile boğulmak ister. Eğer birisi size değer veriyorsa, içi boş laflarla değil, dopdolu cümlelerle yanınızda dimdik durur. Lakin, tam tersi söz konusuysa, burada değer vermekten ziyade, arada kalmışlık kısmını sorgulamanız gerekir.
Hayat kısa ve zamanın alışmaktan ziyade olağanüstü bir getirisi yoktur. Dolayısıyla, aklınız ile kalbiniz arasında kaldığınız noktada, bırakın aklınız kalbinize siper olsun. Çünkü kalbiniz, muhtemelen uzun bir ömür boyunca hazan mevsimleri arasında git-gel yaşayacaktır. Bu sebeple, bırakın aklınız kalbinize siper olsun.
—
Zeynep Erol