Sesini duyduğumda, bir kuş misali pırpır eden kalbim ve bu pırpır eden kuşa eşlik eden kalbimdeki kelebeklerim, ah, sizi ne de çok seviyorum bir bilseniz. Bana yaşattığınız o heyecan ve mutluluk beni ne kadar çok umutlandırıyor, bir görseniz. Böyle masum bir tarafı var hissettiğim bu güzel şeylerin ve bu masum taraf camdan bir kalp misali; hem göz alıcı hem de ürkütücü. Göz alıcı çünkü eşi ve benzeri yok, ürkütücü çünkü dokunsanız kırılacak gibi gözüküyor.
Sahi, dokunsanız kırılacak gibi mi gerçekten?
Seni seviyorum demek gelir bazen içinden, böyle dolu dolu kalbinden haykırırcasına ya da bir saniye bile geçse, senin deli gibi özlüyorum demek istersin, böyle delirmişçesine ya da ne bileyim, “Sen benim hayatımdaki en güzel renksin ve ben bu renkle hayatıma anlam katmayı çok seviyorum” demek istersin. Evet, çok şey demek istersin; kalbin demek istediklerinle dolup dolup taşar ve sen demek istediklerin arasında debelenip dururken, hakikatler bir tokat misali çarpar kalbine. Çünkü demek istediklerin aslında hiçbir zaman diyemeyeceklerindir. Evet, çünkü demek istediklerin onun da bir başkasına demek istedikleridir aslında ve işte bu tokat kalbine çarptığı an, gerçeklerle yüzleşirsin ve yaşadığın hayal kırıklığı ile bir şekilde yoluna devam etmeyi öğrenirsin.
—
Hayat sevmek için çok kısa, belki de çok uzun, kim bilir? Ama hayal kırıklığı yaşamak ve hüzne boğulmak için gerçekten çok kısa ve bu kısacık boyutu hesaba kattığınızda, her şeyi dolu düzgün yaşamak istiyorsunuz iliklerinize kadar ve hiç nefes almadan. Kim bilir, belki bir gün gerçekten kalbimiz ile aklımız savaşmadan harika günler ve dakikalar yaşayabiliriz. Ne dersiniz?
—
Zeynep Erol