Ben yeryüzüyüm…
Yüzümün güldüğü yerler kadar ağladığım yerlerim var benim. Var olduğum günden bu yana hep aynı yönde aynı hızla dönerken, farklı acılarla bambaşka sevinçlerin varlığına tanık tuttu beni Rab. Üzerimde sınırlar çizildi, ülkeler var edildi. O yurtların varoluşlarına şahit olduğum kadar yıkılışlarına da tanık tutuldum. Her imar bir yıkımın habercisiydi. Kimi zaman insanlığın eli insaniyetten uzak uzandı yemyeşil gövdeme. Beni almak isterlerken bombalarla sarsıldı ruhum. Kardeş kanı aktı parçalanmış topraklarıma. Okanlı yeni sınırlarla çevrildim. Bazen korkunç bir sesle sarsıldığım olsa da biteviye sesim çıkmadı benim. İnsanlar tanıdım çektikleri acılar karşısında sanki kalpleri göğüs kafeslerinden çıkacakmış gibi çarpan, bunalan. Her insan gibi onlarda yalnızca kendi canları yandığında feryat ediyorlardı. Hamuruna katıldığım her canlının elemini kendi nefsimde böylesine hissetmem, eşlikçiliğimden ziyade aramızdaki ezeli bağdan mıydı?
Çocuklar doğuyor, nesiller var oluyor. “Bu ne bahtsız bir kuşak böyle.” diyor doğanların büyük bir kısmı. “Dünyanın hangi asrına doğduk?” Babası öldürülen o yetim çocuk döktüğü gözyaşının hiçbir gözyaşına benzemediğini düşünüyor misal. Oysa tüm yetim kalanların gözyaşları bana hep aynı kokuyor. Gözleri benliğine çevrilmiş, sarp yokuşlarımı tırmanan herkes yokuşlarımın zorluğuna söylenirken bir tek onlar böylesine dik yokuş yürüdük zannediyor. Aslında akan her ter ve gözyaşını sineme çekmeyip biriktirsem sanırım yeni bir okyanus edinebilirdim, kimse bilmiyor. Acıyı acıyla, zorluğu zorlukla yarıştıranlar kendini birinci ilan ediyor. “Böyle keder görülmemiştir.” diyenlerin çetelesi ile “Yeryüzünde böyle bir hüzün daha olamaz.” diyenlerin çetelesini iyi ki de ben tutmuyorum. Ama çokça tanığı oldum aynı ıstırabın. Şahidiyim üzerime acıdan bitap yığılanların. Demem o ki insanların bir ömürde yaşayıp tahammülde zorlandığı her acıyı ben ezbere biliyorum. Onların kendilerini yalnız hissettikleri o yerde, milyarlarca ömrün hüznünü kalbimde taşıyor, insanın insana ettiğini, insanın bana ettiklerini hala anlamlandıramıyorum. Ben kurulduğum günden beri aynı benim. Yalnız izin verildiğim ölçüde değişiyorum. İnsanlık var olduğu günden beri aynı. Size izni olduğu halde insanlığın değiştiğini üzgünüm ki söyleyemeyeceğim. Çünkü hala aynı kan süzülüyor damarlarımdan. Hala sinemde birbirine benzeyen ama kendi nefsinde yegane olan kar taneleri misali gözyaşlarını saklıyorum. Benden emanet verilen bedenleri geri alıp da kıyamete dek sakladıktan sonra o gün geldiğinde bitecek eşlikçiliğim. Bana emanet edilen tüm kan ve gözyaşlarını mahşerde Rabbe teslim edeceğim. Topraktan yaratılmış insan için “Üç beş damla kan ve bin bir endişedir.” demiş bir şair. Dipnot düşülsün ki Benden bir parçayla yaratılmış insan, üzerimde var oldukça bende daima üç beş damla kan ve bin bir endişe olarak kalacağım. Ama tüm sancım bitecek, tanıklığım bittiğinde.. Onlar elem ya da mutlulukla sonsuz varlığa adım atarken, ben iyi ki sonsuza dek yok olacağım…
YAZAN: ASLI OKUYUCU
Vesile Dergi Sayı 11
Mart 2022