TDK’ya göre “yaramaz” kelimesinin anlamı uygun ve yararlı olmayan, bir işe yaramayan şeklindedir. Farklı kaynaktaki anlamı ise zararlı, faydasız, boş, uygunsuz, fena şeklindedir. Yani “yaramaz” kelimesi bakıldığında iyi olmayan, kötü şeyleri ifade etmek için kullanılmaktadır. Oysa biz bu kelimeyi bugün hareketli çocuklarımızı ifade etmek için kullanmaktayız. Totalde sözlükte dahi kullanılmasının gereksiz olduğu bu kelime hayatımızın adeta bir parçası haline gelmiştir. “Çocuğun da çok yaramaz.”, ”benimki de çok yaramaz.” şeklinde kullanmakta olduğumuz kelime esasında çocuklarımıza aşılamakta olduğumuz bir virüsten farksız. Zira yaramaz kelimesini her telaffuz edişimizde çocuğumuza onun bir işe yaramaz, faydasız, boş yani kısacası yokluğu varlığından daha çok tercih edilen bir varlık olduğu hissini empoze ediyoruz. Diğer bir bakış açısı ile de kötü bir kılıfa sokuyoruz. Hani derler ya “Bir şeyi kırk kere dersen olur.” diye aynı o misal çocuklarımıza yaramaz diye diye onları sahiden de yaramaz hale getiriyoruz. Bir ebeveynin dikkatini çeken bir noktaya değinmek istiyorum.
Ebeveyn yurt dışında yaşamakta olan tanıdıklarının yanına gittiğinde dikkatini uyutma şekilleri çeker. Buna göre bizim ninnilerimizde olduğu gibi ne bostandan kovulan dana ne damdan düşen beşik ne de yanıp bitip kül olan bir dağ var. Onların ninnilerinde doktor olan, hakim olan, asker olan, mühendis olan yani kısacası iyi yerlere gelecek olan çocuklar var. Bu tablo karşısında ebeveynin değindiği nokta şu; ”Biz çocuklarımıza nasıl olsa anlamazlar diye ağzımıza geleni sayıyoruz, onlarla ilgilenmiyoruz oysa yabancılar henüz beşikteyken onlara güzel şeyler aşılıyorlar. Tanıdıklarımın bu davranışı karşısında kendimi sorguladım”…
Yukarıdaki tabloda da görüldüğü üzere empoze ettiğimiz şeyin önemi
çocuklarımızın hayatlarına maal olmaktadır. Çocuklarımıza hitap ederken
kullanmakta olduğumuz kelimelere ve mimiklerimize dikkat etmek zorundayız. Gerek yaramaz kelimesi başta olmak üzere gerekse farklı kelimeler olmak üzere kullanmakta olduğumuz kelimelerin çocuklarımızın yani istikbalimizin yapı taşı olduğu bilinciyle hareket etmeliyiz. Özetle yukarıdaki tabloda olduğu gibi bir ebeveyin olarak çok geç olmadan kendimizi sorgulamalıyız..
YAZAN: Zeynep EROL
Vesile Dergi Sayı 9
Ocak 2022