SULTAN II. ABDÜLHAMİD HAN VE ESERLERİ

1552 adet eseri sayabilir misiniz? Eserleri bırakalım, sadece 1552’ye kadar sayın, bu rakamın ne kadar büyük bir rakam olduğunu göreceksiniz. Peki ya geriye bu kadar eser bırakmış olan sultanın büyüklüğü… Sultan Abdülhamid Han’ın bırakmış olduğu eserleri anlatmak istedim bu yazımda.

İSTANBUL’UN II. FATİHİ

Osmanlının en kudretli sultanlarından biri olan Sultan Abdülhamid Han 34. padişahtır. 34 yaşında padişah olmuştur. Miladi değil ama Hicri takvimle 34 yıl saltanat sürmüştür. 7 tepeli İstanbul’u fetheden 7. Osmanlı padişahı Fatih Sultan Mehmet Han’dan sonra İstanbul’un II. Fatihi diyebileceğimiz Sultan Abdülhamid Han… Tahttan indirilip Selanik’e sürgüne gönderildiğinde Balkan Savaşları çıkma arifesindeydi apar topar götürüldüğü gibi yine apar topar İstanbul’a getirildi. Bu dönemlerde bile başta Payitaht İstanbul olmak üzere ülkesinin menfaatlerini nasıl kendi menfaatlerinin önünde tuttuğunu kerimesi Ayşe Sultan’ın “Babam Sultan Abdülhamid” isimli hatıra kitabından ve kendi hatıralarından öğreniyoruz. I. Dünya savaşı öncesi devrik padişah olarak Beylerbeyi Sarayı’nda gözaltında tutulduğu dönemde karşı sahillerdeki Dolmabahçe Sarayı’ndan gelen Sultan Reşad’ın fermanını dinleyip onu fikrinden vazgeçirmeseydi İstanbul Osmanlı’nın elinden çıkacaktı belki de. Zira fermanda Sultan Reşad, kendisinin Konya’ya, Sultan Hamid’in ise Bursa’ya gitmesi gerektiğini, İstanbul’un tehlikede olduğunu söylüyordu. Sultan Hamid, biraderinin bu fermanına şu mealde bir cevap yazmıştı: “Biraderim, Sultan Reşad Hazretleri tehlike altında olan vatan topraklarını terkediverme adetini kimden öğrenmiş acaba? Son Bizans imparatoru dahi ülkesini terk etmemiş, savaşarak ölmüştü. Balkan harbi çıktığında Selanik’i terk etmek de yanlıştı. Eğer ecdadımız da böyle davransaydı biz hala Domaniç Yaylası’nda koyun otlatıyor olurduk.” Sultan Reşad bu cevap üzerine devrik padişahı haklı bulup Payitaht İstanbul’u ölene kadar savunmaya ikna olmuştu. İşte Sultan Hamid’e “İstanbul’un II. Fatihi’ dememize sebep olan hadise böyle. Eğer Sultan Abdülhamid Han tahttan indirilmeseydi Osmanlı Devleti, ne Balkan Harbi felaketine, ne de I. Dünya savaşı faciasına sürüklenirdi.

Hicri takvimle 34 yıllık saltanatı boyunca en çetrefilli hadiselerle uğraşmak zorunda kalan Sultan Hamid Han, tahta çıkar çıkmaz bütün gücüyle engel olmaya çalıştığı 1877-78 Rus Harbine girmek zorunda kalmıştı. 93 Harbi diye bilinen bu savaşta (Rumi takvime göre 1293 yılına denk geldiğinden Osmanlı tarihinde 93 Harbi olarak bilinir) mağlup olan Osmanlı Devleti bu büyük beladan sonra yıllar boyu arka arkaya fasılasız bir yığın felaketle boğuştu. Batı’nın Osmanlı’nın başına açtığı gaileler bitmek bilmiyordu. Bir yığın dış bela ile uğraşmak zorunda kalan Sultan Hamid, içeriden de Jöntürkler ve İttihat-Terakki sevdalarının başına açtığı bitmez tükenmez gaileyle de uğraşmak zorunda kalmıştı. Bütün bunların yanında borç içinde kıvranan, mali durumu perişan bir devletin başına geçmiş olan padişah, düyun-u umumiye denilen dış borçlarla da mücadele ediyordu. Amcası Sultan Aziz’in hali için yapılan masrafları dahi borç alıp Sultan Hamid’e ödettiren bir kadro etrafında tıpkı suikastle öldürdükleri padişah gibi bu yeni padişahın da tahtını devirmenin planlarını yapıyorlardı. İşte bu talihsiz fakat kudretli sultanın saltanatı zorluklarla mücadele içinde geçti. Onca zorluğa rağmen yaptırdığı eserlerin de haddi hesabı yoktur. Kendi cebinden…

BİTMEZ TÜKENMEZ MESELELER

Necip Fazıl “Ulu Hakan” isimli kitabında bu eserleri şu şekilde sayar: “Bugün üniversite kütüphanesinde apaçık yatmakta olan Defter-i Mesarifat-ı Hümayun’ a göre: Sultan II. Abdülhamid, hükümdarlığının 25. yılında, Kise-i Hümayun’dan milli tesislere tam 72 milyon 780 bin 129 altın sarf etmiştir. Evet, Sultan II. Abdülhamid bu parayı Kise-i Hümayunu’ndan yani şahsi parasından ve gelirinden ,çeyrek asır içinde Türk Milleti uğruna, harcamış ve milli tesisler halinde tam 1552 parça hayır ve irfan binası yükseltmiştir. Bunlar cami, mektep, medrese, hastane, fabrika, tezgah, bakım ve terbiye evi halinde tam 1552 adet tesis. Haydarpaşa’da ne kadar milli ve resmi tesis varsa hepsi onun. Lise binası, hastaneler, baytar mektebi, mendirek, yıldız üstündeki bütün binalar, kışlalar, Çapa mektepleri, Gureba hastanesinin ilave pavyonları, Hamidiye Etfal hastanesi, bugün hala bütün İstanbul’u ihya etmeye devâm eden Hamidiye çeşmeleri, Üsküdar’da Şabanağa Tekkesi civarındaki mektep ve binaları, Beykoz cam fabrikası, Sultanahmet sanayi mektebi, Yüksek ticaret mektebi binası, Küçükçekmece kibrit fabrikası, Hereke dokuma fabrikası, Yıldız çini fabrikası, İzmir, Bursa, Diyarbakır, Sinop, Konya vs sanayi mektepleri, İzmit, Adana vs Hamidiye köyleri, koskoca Tıbbiye ve Mülkiye mektepleri, mühendishane ilaveleri, her vilayette okullar, hastaneler, yollar, çeşmeler… Viyana’dan başka bir yerde, eşi bulunmayan modern bir tıp fakültesi…

Ayrıca; hicri takvimle 1293’te Mektebi Mülkiye, 1297’de Hukuk Fakültesi ve Divan-ı Muhasebatı (Sayıştay) ve Beyoğlu Kadın Hastanesi, 1299’da Güzel Sanatlar Akademisi, 1300’de Yüksek Ticaret Mektebi, 1301’de Yüksek Mühendis Mektebi ve yatılı kız lisesi, 1308’de Halkalı Ziraat ve Baytar Mektebi, Kağıthane’de Poligon… 1303’te Terkos suyunu İstanbul’a getirdi. 1307’de Bursa İpekçilik Mektebi, 1309’da Bursa demiryolu ve Aşiret Mektebi, 1310’da Üsküdar Lisesi, Rüştiye mektepleri ve yeni PTT binası, Osmanlı Bankası, Yafa-Kudüs-Ankara demiryolu, Hamidiye kağıt fabrikası, Kadıköy havagazı fabrikası, 1311’de Osmanlı Sigorta şirketi, Küçüksu Barajı ve Manastır-Selanik Demiryolu, 1312’de Hamidiye Yüksek Ticaret Mektebi ve Galata Tophane rıhtımı, Dolmabahçe saat kulesi, 1313’de Beyrut-Şam demiryolu, Darülaceze binası, mum fabrikası, Afyon-Kargu demiryolu, Sakız limanı, şimdiki İstanbul Erkek lisesi binası, İstanbul-Selanik demiryolu, Bakırköy Akıl Hastanesi, 1315’de Selanik rıhtımı, Şam-Halep demiryolu ve Şifa hastanesi. 1316’da Şişli Hamidiye Etfal Hastanesi, 1318’de Medine-i Münevvere’ye kadar telgraf hattı, 1320’de Hamidiye-Hicaz demiryolu, Kağıthane’de Hamidiye İçme suyu, Haydarpaşa rıhtımı, Modern Arama Mektebi, Şam’da Tıbbiye-i Mülkiye. 1322’de dilsiz ve sağırlar okulu, Bingazi’ye telgraf hattı, 1323’de Yıldız Sarayı ve önündeki Hamidiye Cami-i Şerifi, İstanbul-Köstence kablo hattı, Haydarpaşa istasyon binası… Saymakla bitecek gibi değil. Her şey onun eseri.”

“Sani-i Bani-i Devlet” unvanı Sultan III. Mustafa için söylenmişse de aynı unvanı Sultan II. Abdülhamid için de rahatlıkla söyleyebiliriz. Ve Sultan Abdülhamid Han’ı rahmetle yad edebiliriz…

Yazan: İmran İÇEN

Vesile Dergi Sayı 13

Mayıs 2022