Bir gururum vardı bir de “Ölümlü dünya. Ne kaybederim ki?” deyip yaptığım şeyler. Hani diyordu ya Kolpa “Gel desen gelirim, hadi git de ben giderim, sevmesen de severim gurur benim neyime?” tam da böyle bir hayata sahiptim. “Tim” diyorum çünkü artık değilim, olmamak zorundayım. Orda bur da konuşurken “Sevmem yeterli.” derdim hep ve sanki kanunmuş gibi yapıştırırlardı cevabı “Sevmek yetmiyor. Sevgi karın doyurmuyor.” Hep karşı çıkardım ama haklılarmış. Sevmek bir anlam ifade etmiyormuş. Yeterli olan hem sevip hem sevilmekmiş ve eğer karşılıklıysa sevgi karın doymasa bile ruh ziyadesiyle doyarmış. İnsan sevince yoruluyor fakat karşılıklı sevgi yorulmaya fırsat vermiyor. Tam yoruldum derken tutuyor elini hayali bir şey. O şeyin adı belki de aldığın sevgi. Sevgi vermek karşılığı yoksa bir şey ifade etmiyor. Her ne kadar “Sevgi karşılıksızdır. Ben seviyorsam karşılık beklemeden severim.” denilse de karşılıksız sevgi tükeniyor, tükenince de insan “Bana ayrılan sürenin sonuna geldik. Varsa sende benimki gibi bir sevgi gel denkleştirelim yoksa benden bu kadar.” diyor, demek zorunda kalıyor. Bilirsiniz insanlar olarak doyumsuz varlıklarız, fıtraten bu böyle. Sevgide de doyumsuz olduğumuz aşikar ve bu doyumsuzluk bizi bir çukura itiyor. O çukur da ‘sevgisizlik’. Şimdi anlam veremeyip “Sevgide doyumsuzsak bu nasıl sevgisizlik oluyor?” diye haklı olarak soranlar olacaktır. Kendimden örnek vererek şöyle açıklayayım: Karşımdaki insana onu sevdiğimi hiçbir zaman söylemem. Söylememek veya saklamak için değildir bu, sadece sürekli dillendirmek içimden gelmez. Ben sözlerin değil hislerin konuşması taraftarıyım. Hem ne demişti Turgut UYAR “Gizlenen, gösterilmeyen, hissettirilmeyen sevginin zerre değeri, kıymeti yok gözümde. Bu duvar da beni çok seviyor olabilir, bilemem.” Sevgi hissettirilirse sevgidir bana göre. Velhasıl sevince, değer verince, güvenince ve bağlanınca sevgi oluyor bendeki. Fakat bunu her ne kadar hissettirsem de karşımdaki kişilerden aynısını görmeyince düşüveriyorum sevgisizlik çukuruna. “Ben ona zamanımı, hayatımı, anımı, yarımı ayırdım o bana çeyreğini dahi layık görmedi.” diyorum kendi kendime. Sevginin doyuracağı ruhumdan oluk oluk sevgisizlik akıyor. Değer vermek fakat görmemek ne demek bilir misiniz? Düşülen ‘sevgisizlik çukuru’ demek. Şöyle düşünelim: Öyle bir devirde yaşamaktayız ki elimiz maddiyat olarak güçlü fakat bu maddiyatı kullanacak donanıma sahip değiliz. Elimizin maddi yönden güçlü olması neyi ifade eder. Hiçbir şey… Sevgimiz kalplerimizden dolup taşsa dahi verdiğimiz sevginin, emeğin, değerin karşılığı yoksa ehemmiyetsiz. Nazım HİKMET’in “Tahir İle Zühre Meselesi” adlı şiirinde geçen “Yani sen elmayı seviyorsun diye elmanın da seni sevmesi şart mı?” dizesini düşünelim. Nazım HİKMET’in sorusunu tekrarlayalım: Biz elmayı seviyoruz diye elma da bizi sevmek zorunda mı? Elbette değil fakat kabul edelim sevse hiç de fena olmaz. Seven gönül yorulunca “Yettim.” diyen karşı gönül yoksa seven gönül yorula yorula biter, vazgeçer, amansızca düşer sevgisizlik çukuruna. Nazım HİKMET aynı şiirinin son dizesinde “Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.” demekte. Elbette ki sevmek, sevilmek veya sevmemek ayıp değil hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil lakin gerçek sevgi, yetecek sevgi, ruhu doyuracak sevgi karşılıklı olan sevgidir. Sevdadan ölecekken “Sen sevdandan ölürsen ben sevdamsız kalırım.” demektir gerçek sevgi. Allah herkesin kalbine göre sevgi versin. Fakat unutmayın siz ne kadar severseniz sevin karşınızdaki bu sevgiyi sömürüp giderse ve siz bunu gittikten sonra anlarsanız asla hak etmemiş demektir. Üzülmeyin, dua edin. Sevilmek her gönülde aynı durmaz, kimisine fazla gelir, kaçar gider. Sevgi beslediğim gönlümden gidenler için ettiğim iki duam vardır size de tavsiye ederim. Şöyle ki: “Allah gidenin yolunu hak ediyorsa gül, hak etmiyorsa diken bahçesi yapsın.”, “Hayatıma girip iğne ucu kadar iyilik yapana da kötülük yapana da Allah 1000 katını versin.” Sevginiz de iyiliğiniz de hak edene olsun, hak etmeyeni Allah’a havale edin. O en güzel vekildir. Sevgiyle kalın…
YAZAN: BAŞAK AZAKLI
Vesile Dergi Sayı 10
Şubat 2022