Kekemelik; konuşmanın doğal akışının bir biçimde kesintiye uğraması ya da konuşmanın akıcılığında gereken istemsiz aksaklıklardır. Konuşurken seslerin uzaması, kimi sesleri söylerken zorluk çekilmesi, bir sesin ya da hecenin tekrarlaması şeklinde görülür. Kekemelik neden ve nasıl başladığı hala belirlenememiş, genetik olduğu savunulan daha çok erkek çocuklarında görülen bir konuşma bozukluğudur. Genellikle 2-5 yaşları arasında başlar ve çocukların %5’inde, genel nüfusun ise %1’inde görülür. Bu göz önüne alındığında ülkemizde yaklaşık 820.000 civarında kekemeliği olan birey bulunmaktadır. Kekemelikle ilgili toplumsal bir farkındalık oluşturmak için “Özgürce Kekele” sloganıyla yola çıkan bir grup kekeme Türkiye’nin ilk “Kekemelik Derneği’ni” kurdu. Yakın bir zamanda kurulan bu dernek öncesinde bu konu üzerine hiçbir farkındalık çalışması yapılmamıştır. Kekemeliğin çocuk yaşlarda uygulanan terapi yöntemleriyle veya kendiliğinden %80’inde düzeldiği görülmüştür.
Tedavisi mümkün olmayan fakat dil ve konuşma terapistiyle kontrol altına alınabilen kekemelik, birçok kişiyi, çocuğu ve aileleri zorlu süreçlerden geçirmektedir. Dil terapistlerinin varlığından hala haberi olmayan azımsanmayacak kadar çok kişi maalesef bu işi ticarete çevirmiş dolandırıcıların eline düşerek hem paralarını hem de umutlarını kaybetmektedir. “15 günde kekemeliğe son.” sloganıyla ortalıkta dolaşıp birçok kişi ve aileyi mağdur eden dolandırıcılara maalesef ki bir umut diyerek bende zamanında oğlum için tedavi ararken hem paramı hem de umutlarımızı kaptırmıştım. Kekemeliğin belki de en zorlu yanlarından biri de buydu, çok maliyetli uygulama yöntemlerine sahip olması. Birçok aile maddi durumlarından dolayı maalesef ki çocuklarına bu uygulamayı alma hakkına sahip olamadıkları için etrafta dolaşan bu tarz dolandırıcılara daha çabuk kapılıyorlar. Devlet rapor çıkarıp bu uygulamayı karşılıyor olmasına rağmen çoğu kişi bundan ya haberdar değil ya da çıkarılan rapor hayatı boyunca çocuğunun karşısına çıkar endişesiyle tereddütte kalarak bu konuya sıcak bakmıyor, kendi imkanlarıyla bir şeyler yapmaya çalışıyor. Çocuk yaşlarda başlayan kekemelik problemlerinde ailelerin yaptığı en büyük hatalardan biri de kendiliğinden geçer düşüncesiyle tedaviye geç kalınması, aslında çocuk yaşta uygulanan terapi yöntemleriyle daha kolay geçebilecek olan kekemelik maalesef ki sırf bu yüzden kalıcı olabiliyor. Kendiliğinden geçme olasılığı çok yüksek olan çocuk yaştaki kekemelik, dil terapisti yönlendirmesiyle daha da mümkün hale geliyor. Bazen dil terapistleri de “Yaşı küçük bir şey yapılamaz, kendiliğinden geçer geçmezse büyüyünce gelin.” diyebiliyorlar. Benim oğluma da söylenmişti. Bu söylem bizim tedaviye geç kalmamıza ve kekemeliğin pekişmesine sebep oldu. Ayrıca bu tarz çocuklara kreş önerilerek, orada diğer çocukların dalga geçmesine maruz bırakılarak, bu durumun daha da zorlaşmasına sebep olunabiliyor. Bu yüzden dil terapisti seçiminde çok dikkatli olunmalıdır. Maalesef ki benim oğlumun kekemeliğinin artmasının sebepleri de bunlar olmuştu. Ailelerin yaptığı bir diğer yanlış ise çocuk üzerinde baskı kurup “Öyle konuşma, sakin ol, yavaş konuş” gibi müdahalelerle kekemeliği daha da pekiştirerek geçmesine engel olmak. Bu yüzden mutlaka bir dil terapisti ile görüşüp, fikir alarak yol alınmalıdır. Kekeme çocuklarımızın en çok yaşadığı sorunlardan biri de akran zorbalığı. Özellik okul çağına gelmiş çocuklarımız bu zorbalığa daha çok maruz kalıyorlar. Size bir örnek vereyim: Benim oğlum anasınıfına giderken bir anne bana gelip “Senin çocuğun kekeliyor, bizimki de aynı şekil olur mu? Ben çok endişeleniyorum.” demişti. Kekemelik bulaşıcı bir hastalık değil, ayrıca genetik yatkınlığı olan bir çocuk kekeme bir bireyle karşılaşmış olsun olmasın, bir etken sonrası mutlaka kekelemeye başlayacaktır. Akran zorbalığının en büyük sebebi de ailelerdir. Çocuklarına farkındalığı öğretmeyen aileler, çocuklarının böyle bir çocukla karşılaştığında nasıl davranacağını bilmemesine sebep oluyorlar. Kekeme bir çocukla karşılaştıklarında ya dalga geçiyor, ya da onunla arkadaşlık etmiyorlar. Bir çocuğun mutluluğunu elinden almış olan aile maalesef ki bunu hiç önemsemeyerek, “Yarın benim başıma ne gelir?” bilincini öğrenemeyerek hayatına devam ediyor. Bu yüzden ‘Bir Bulut Hikayesi’ kitabını yazmaya karar verdim. Ailelerin anlatamadığı ya da anlatmaktan kaçındığı farkındalığı, o çocukların da onlar gibi olduğunu göstermeye çalıştım. Kekemelik gruplarında o kadar çok kekemelik sorunu yaşayan kişiyle tanıştım ki hala daha ailelerle instagram adresinden çocuklarımızın yaşadığı zorlukları, onlar için neler uyguladığımızı, nelerin iyi geldiğini paylaşıyoruz. Kekeme olduğu için evlenmeye çekinen, askere gidince zorluk yaşayacağını düşünen, bir işe girdiğinde başarılı olup olamayacağı endişesi taşıyan kısacası hayatını kısıtlayan çok insan tanıdım. Peki bunun suçlusu kim? İşte demin bahsettiğim aileler. Sırf kendi çocuklarını özgüvenli olsun diye yetiştirip etrafa saldıkları çocukları bu tarz engeller yaşayan kardeşlerimizin hayatlarının engellenmesine sebep oluyor. Her zaman dediğim gibi özgüven saygısızlık değildir.
Kendinize özgüven kazandıracaksınız diye başkasının özgürlüğüne engel hakkını kimse size vermiyor. Buradan kekeme arkadaşlarıma ve ailelerine seslenmek istiyorum. Bu hayat hepimizin. Kimsenin bir başkasının hayatını engellemeye, onunla alay etmeye hakkı yok. Çocuklarımıza bu akran zorbalığını uygulamalarına asla izin vermeyelim. Bu şiddeti uygulayanları görmezden gelin, yok sayın ve hayatınıza devam edin. Bu konuda eğitimcilere çok iş düşüyor. Bu çocuklarımıza uygulanan zorbalığı anında kesebilirler. Çocukları uyarmaları yeterli. Lütfen bu konuda daha duyarlı olup çocuklarımızın geleceği ile kimsenin oynamasına izin vermeyelim. Yazımı “Anneliğin Öteki Yüzü” kitabımdaki cümlemle sonlandırmak istiyorum. Ne demiş Peyami Safa “Biraz gül yahu, vallahi değmez bu dünyaya.” Yüzünüzden gülümsemeniz eksik olmasın…
YAZAN: Nilgün HÖKENEK ÜRKMEZ
Vesile Dergi Sayı 10
Şubat 2022