Bir şeyler karalama uzmanı olan bizler için her konuda yazmak basit gibi görünür. Nasılsa kalem elimizde bizi kim durdurabilir, değil mi? İş aslında göründüğü gibi değil. Karalama uzmanı için bir konuya ilmi açıdan üstün bir vakıf olma değil o konuya gönlünün meyil vermesi ve o meylin sonunun da aklıyla işbirliğine varması şartı vardır. Bazı zaman oluyor ki bu da yetmiyor. Gönlün yükünü kaldıramadığı aklın kaleme kalemin de akla aman vermediği bazı konular karalama uzmanını tedbirli olmaya itiyor. O konuların başında da Kudüs geliyor. Nedendir bu tedbir? Açıkçası beni asıl zorlayan Kudüs’ün artık sözde değil icraatta desteğe ihtiyacı olduğu gerçeğinin beynimi kemirmesiydi. Fakat ardından icraatın sözle desteklenmesi gereğini düşündüm. Bu bahaneye sığınıp bir iki söz söylemek istiyorum. Amacımız günü kurtarmak değilse kalıcı çözümü sağlam temellere dayandırmalıyız. Hükümetlerin işgal devletini kınama açıklamaları tabi ki saygıya değer ama vardığı yer belli. Devlet aklı bireylerden oluşan halkın içgüdüsünü sezip hareket eder. Bu içgüdü oluşmadıkça bir faaliyet beklemek kendimizi kandırmak olur. Bu sebeple sadece Kudüs değil birçok kilit konunun anahtarı aslında birey. Örneğin bu konuya “ben ne yapabilirim ki” diye yaklaşan birisi zaten yapacağını – zarar anlamında – yapıyordur. Evinden işine Allah’ın bereketini umarak çıkıp aynı şuurla eve dönen ve evde de Allah’ın rızasını arayan bir insan (örneğimi kişileştirin lütfen) sadece Kudüs için değil tüm insanlık ve İslam için hayrın timsalidir. Kendi bütünlüğünü İslam ile tamamlamak için uğraşan bireylerden oluşan toplumlarda bir müddet sonra İslam’ın bütünlüğüne katkı sunmanın durdurulamaz hevesi oluşacaktır. Ve bu heves devlet aklında icraata dönüşüp Kudüs başta olmak üzere birçok konuda bize güç olacaktır. Biz karalama uzmanları da belki o zaman bazı konularda boynumuz bükük söz söylemekten kurtuluruz.
YAZAN: FAHRİ KOÇ
Vesile Dergi Sayı 3
Temmuz 3