Hayat uzun bir yolculuk, bu yolculuğun şekli başlangıç noktasında elimizdekiler ile neleri tecrübe ettiğimize göre belirleniyor. Doğduğumuz coğrafyadan, içinde bulunduğumuz aileye, en yakın arkadaşımıza, geçirdiğimiz hastalıklardan, yaşadığımız travmalara ve hatta attığımız kahkahalara kadar her şey bizi biz yapıyor. Çok zorlu yollardan geçip büyük başarı hikayeleri de yazılabiliyor, harika bir başlangıç son derece sıradan bir hayat hikayesine de dönüşebiliyor. Hikayenin nasıl sonuçlandığından bağımsız henüz yolun başında, büyük bir travma ile kanadı kırılmış, yaralanmış insanların o hikayeleri yazarken hissettikleri ise oturuşundan duruşuna, tavrına kadar her şeyi etkiliyor. Günlük hayatımızda fark etmeliyiz ki herkesin ayrı bir mücadelesi var bu hayatta, herkes farklı zorluklarla sınanıyor. Kapanmayan yaraları olanlarla, izlerini silemedikleri yaralarla uğraşıyor birçok insan.
Bazen hiç neden yokken ağlayan bir arkadaşımız olur anlam veremeyiz. “Ne oldu?” der, belki de yaftalarız. “Ara ara gelir buna böyle deriz.” Büyük bir kaybı hatırlatan bir şeye şahit olmuş olma ihtimalini hiç düşünmeyiz. Hiç gereği yokken sesini yükselten bir diğerine sinir oluruz. Belki de yıllardır derdini anlatamadığından yakındığı ve anlaşılamadığını düşündüğü bir anda sesini bir tık yükseltmiş olduğu gelmez aklımıza. Güzel bir sabaha uyanmış annemiz tüm gününü hüzünlü bir şarkıyı çevire çevire dinleyerek bitirebilir. “Ne sıkıcı bir şarkı, nasıl sürekli dinliyor?” deriz. Belki de yarım kalan büyük bir sevdaya yanası gelmiştir o gün aklına ama anne ya böyle bir şey mümkün değil sanırız. Yemek yemeye gittiğimiz restoranda bir garson, kasiyer ‘of’ çeker, “Nerede kaldı müşteri memnuniyeti?” deriz, oraya bir daha gitmeyiz. O kişinin vedalaşamadığı bir acıdan boğulup bir ‘of’ çekme ihtimalini hiç aklımıza getirmeyiz. Cıvıl cıvıl olan çalışma arkadaşımız bütün bir günü sessizlik içinde geçirir “Ukala ” deriz. “Büyük, acısını sızlatmış bir şiir okumuştur belki. Susmak iyi geliyordur.” diyemeyiz. Bütün gece uyuyamadığı için gözleri siyah halkalarla dolmuş komşuyu akşamcı ilan edebiliriz. Oysa en derin acıların gece sızladığı ve bütün gece insanı uyutmadığını hatırlamayız. Bazen, normalde kimseye zararı ziyanı olmayan birinin anlam veremediğimiz davranışlar sergilemesini veya göz göre göre büyük hatalar yapan insanları eleştiriyoruz. Oysa hiç bir şey göründüğü gibi olmuyor. Henüz yolun başında ebeveynini kaybetmiş çocuklar o boş kalan sevgiyi arar mesela hep. Çok başarılı olsalar bile sevgi uğruna büyük hatalar yapmaya meyillidirler. Genelde bir tebessüm, küçük bir sevgi işaretinin peşine takılıp o kayıptan daha çok acı verecek insanlarla sınanabilirler. Büyük bir travma, hastalık yaşamış insanların kendilerini korumaya çalıştıkları görünmez kabukları vardır. Zaman zaman öfkelenir, zaman zaman sessizleşirler. Belki de sırf bu sebeple tutarsız damgası yiyip büyük bir kariyere veda edebilirler. Sayısız yetenekli insanın sessiz sedasız yok oluşuna şahit oluşumuz da ondandır belki. Bazı insanlar kırılmayı öğrenerek çıktıkları hayat yolculuğunda daha hassas olabilirler, daha kolay ağlar, daha kolay alınır, daha kolay öfkelenir, yalnızlıktan daha çok keyif alır, hatta daha çok hata yaparlar. Demem o ki eleştirmek kolay anlamak zordur. Oysa her şeyin bir sebebi var. Anlamayı seçmeli, anlamıyorsak biraz görmezden gelmeyi bilmeliyiz. Kanadı bir yerden kırılmış insanlar hep bir merhem arayışı içindedir. Yani bu bir çeşit bitmeyen iyileşme sürecidir…
YAZAN: EMEL AKARSU
Vesile Degi Sayı 11
Mart 2022