İMAN ETTİK KURTULDUK MU?

Filistin… Afganistan… Doğu Türkistan… Rohingya… Suriye… Yemen… Irak… Libya… Somali… Nijer… Sudan… Ve daha sayamadıklarım.

Savaş, açlık, iç karışıklık, baskı, diktatörlük, yokluk, sefalet, cehalet, mezhep çatışmaları birçok İslam ülkesinin ortak sorunu.

Bir yarımız zar zor hayatta kalırken diğer yarımız ‘gün bugündüre’ isnat, heva ve hevesinin esiri.

İsmen ve cismen müslüman belki ama kalben fersah fersah uzak düşmüş gibiyiz İslam’dan.

“Müslüman sütün en güzel hallerinden tereyağı gibidir.” demişti bir zamanlar bir hocam -ama bozulursa zehirler, başka bir formda kullanımı olmaz, olamaz- Günümüz müslümanlarının halini minareden düşen kimseye benzetmek de mümkün. Onlarca metre yüksekten düşenin bel kemiği kırılır, kendine bir daha gelemez, gelse sakat kalması muhtemeldir. Hem desek ki hırsızın, başımıza türlü belaları musallat edenin hiç mi suçu yok? Doğru ya küresel güçler, dış güçler, şer odakları vs. var ve hep var olacaklar. Kıyamete kadar hayrın ve şerrin, iyinin ve kötünün, insan ve şeytanın, hak ve batılın mücadelesi hep var olacak. Bunlar var diye mücadele ve mücahede yükümlülüğümüz rafa mı kalktı? Hayır. Peki, topu şu veya bu güce atıp, imtihan olma sırrını bir kenara bırakıp, “ben mesuliyet kabul etmem” mi diyeceğiz? Sahi var mı böyle bir şansımız?

Tüm bu satırları yazarken aklım yolundan geçtiklerimin cümlelerinde kalıyor.

Yaklaşık 18 yıl öncesi, yer Japonya/Tokyo “hırsızlık ve dolandırıcılık vakalarında ilk sırada Türk Müslümanlar yer almakta” diyor bir arkadaş.

Birkaç yıl sonra Malezya/Kuala Lumpur’da bir grup Alman turist pazar alanında, aşırı tavırlarla pazarlık yaparak ürün almaya çalışırken, nereli olduklarını soranlara “Türküz” diyerek yanıt veriyorlar. (Aralarında ’zaten Türkler böyle’ diyerek alay ettiklerini duyuyorum.)

“Fransa, Fas ve Cezayirlilerden uzak dur. Başına bela açarsın.” diyor birileri.

Bosna Hersek sakallı, haşemalı, çarşaflı mı? Vehhabi bunlar! Müslüman Boşnakları bile alkol aldı, sigara içti diye infaz ettiler. Hem de bu Boşnaklar Sırplara karşı savaşırken…

Suudi Arabistan/Riyadh, kelimeler Müslüman bir Çinli’den: “Kaba, kibirli, petrol zengini, vicdan fakiri Müslüman ülkesi burası.”

Türkiye/İstanbul (en acısı da kendi ülkemde) “İslam dışına, Müslümanın hallerinden dolayı çıktım” diyen genç…

Kişiyi kendi seçimleri bağlıyor olsa da temsildeki keyfiyetten kasıt çuvaldızı ben yine müslümana, “müslümanım” diyene batırmayı yeğliyorum.

Hani kutsalımız Kudüs var ya, hani zulmün zirveleştiği Doğu Türkistan mesela; sonra savaşın ve gözyaşının dinmediği her bir coğrafya… “Ben ne yapabilirim ki?” diyorsak içimizden “İslam alemi maddi manevi işgalden nasıl kurtulmaz?” sorusunda gizli belki de aradığımız cevap.

İslam Alemi Maddi Manevi İşgalden Nasıl Kurtulmaz?

Zulüm görsellerinin medyaya düştüğü aksam Fetih Suresi okuyup sabah marketlerde Domestos kuyruğuna girersek kurtulmaz.

Sosyal medyada birkaç ünlünün anlatımından etkilenip, mümin kardeşlerimiz için teheccüde kalkar, ertesi gün “ama Ariel kadar hiçbiri temizlemiyor” diye bahaneler üretirsek kurtulmaz.

Kürsülerde, medyada, sokakta, sosyal medyada “Allahu Ekber” naraları atıp ağlarken evlerimizde kola ve türevleri eksik olmuyorsa ve ucuz diye Çin malına hücum ediyorsak kurtulmaz.

Ha unutmadan birilerini protesto edeceğiz diye litrelerce kolaya para verip sokağa dökerek şov yapma ahmaklığına düşersek de kurtulmaz.

Bir de ne biliyor musunuz? Arabı, Türkü, Kürdü, Çerkezi, Lazı birbirine düşüren fitnelere alet olursak da kurtulmaz.

İslam coğrafyasını sadece alev aldığında, siyasiler dillerine doladığında, kan gölüne döndüğünde hatırlarsak hiç ama hiç kurtulmaz.

Müslüman toplumlar zulmün karşısında hayatı pahasına duran üç beş aktivist gencin samimiyetine sahip olmadıkça da kurtulmaz.

Demem o ki: bize bakınca Allah’ı hatırlamıyorsa muhatabımız ve sözümüze, adaletimize, alışverişimize güvenmiyorsa başkaları; vakarımız içini titretmiyorsa hasmımızın ne desek boş… Dışımız Müslüman içimiz boş…

Ve bir gün bir şeyler değişir, bir yerler işgalden kurtulur da geride kalanları unutursak ümmet yine yarım kalır.

Mesulüm, mesulsün, mesulüz!

Dil ile duamıza eşlik etsin halimiz…

Amin…

YAZAN: Hatice IZGIN HADZİC

Vesile Dergi Sayı 6

Ekim 2021