HAYATIMIZIN MERKEZİ

Aşk bakış açısına ve yaşam tarzına göre farklılık gösteriyor olsa da sevgi sanıyorum ki öyle değil. Her ne kadar bir insanın sevgisini ifade etme şekli farklı olsa da sevgi hemen hemen her insan için aynı şeyi ifade ediyor yani değer vermeyi. Tabii bu sevginin basit olduğu anlamına gelmiyor. Solmak üzere olan bir çiçek bile sevgiyle tekrar hayata tutunabiliyorken sevginin basit bir duygu olduğunu söylememiz zaten mümkün değil lakin sevginin bilgi ve algı çerçevesi ile şekilleneceğini söylememiz mümkün. Peki bu ne demek oluyor? Şöyle ki bir insan farklı bir insana da değer verip sevebilir, farklı bir canlıya da değer verip sevebilir, cansız bir varlığa da değer verip sevebilir yani burada devreye karşımızdaki şeye yüklediğimiz anlam giriyor bir bakıma. Birinin yanında kendimizi güvende, huzurlu hissedip ona diğerlerinden daha farklı bir anlam yükleyebiliriz ve o kişinin bizim için değerli olduğunu, onu sevdiğimizi ifade edebiliriz. Ya da bir hayvanı kendimize yoldaş olarak seçip onu farklı bir kategoriye koyabiliriz, ona değer verip onu sevebiliriz. Yine aynı şekilde eşyalar için de bu geçerli. Ancak her konuda olması gerektiği gibi bu konuda da çizgilerimizin olması gerektiğine inanıyorum.

İnsan adına “hayat” dediği bu yolculuğa yalnızca bir defa çıkabiliyor ve bu yolculuğun tekrarı söz konusu olmuyor. Dolayısıyla da özellikle yolculuğun başlarında yaptığı yatırım yolculuğun sonunu etkiliyor. En basit şekliyle yolculuğa çıkmadan önce yanına almış olduğu yiyecekler yeterli ise yolculuğun sonuna kadar zor durumda kalmıyor ve açlık problemi yaşamıyor. Bu mantık ile bakacak olursak başlangıç olarak çocukluk ve gençlik dönemimizi, sona yaklaşmak olarak da yaşlılık ve ileri yaşlılık dönemimizi dile getirebiliriz. Yolculuğa çocukluk ve gençlik döneminden başladığımızda göre, yiyecek sıkıntısı çekmemek için yanımıza yeteri kadar yiyecek almamız gerektiğine gör ve bu yiyecekleri almanın da bir bedeli olacağına göre çalışıp çabalayarak bu yola çıkabileceğimizi söyleyebiliriz. Diyelim ki yolculuğa gemiyle çıkacağız. Neye ihtiyacımız var? Sağlam bir mürettebata değil mi? Her şeyden önce o geminin bir kaptanı olmalı. Kaptan işini doğru şekilde yaparsa varacağımız noktaya rahatlıkla ulaşabiliriz ancak… Diyelim ki kaptan işini bilmeyen birisi ve biz sırf değer verdiğimiz, sevdiğimiz için kaptanlık yapamayacak birisini kaptan pozisyonuna getirdik. Yolda kalmaz mıyız? Geminin kontrolü kaptanlık yapabilecek kapasitesi olmayan birisinin eline verildiğinde gemi ile birlikte batmaz mıyız? Şimdi de şöyle düşünelim: O geminin kaptanı biz olsak ve kontrol bizim elimizde olsa varacağımız noktaya nasıl ulaşırız? Geminin kaptanı diyelim ki biziz ve mürettebat sevdiklerimizden oluşuyor. Sevdiğimiz insanların çok kıymetli ve hatta hayati bir öneme sahip yetkileri var fakat kaptan biziz yani bütün kontrol bizde. Kendimizi bu şekilde daha da güvende hissetmez miyiz? Geminin kaptanı biz olursak hem kendimizi hem de sevdiklerimizi güvenli bir şekilde varacağımız noktaya ulaştırabiliriz. Ancak tam tersi söz konusu olsaydı bu pek mümkün değildi maalesef. Şimdi bu mantık ile bakacak olursak insan hayatı için de aynı şey söz konusu. İnsan sırf sevdiği için kendi hayatının kontrolünü bir başkasının eline bıraktığında hem kendi güvenliğinden hem de karşısındakinin güvenliğinden maalesef ki netice alamıyor lakin tam tersi olduğunda ve kişi kendi hayatının kontrolünü kendi elinde tuttuğunda hem kendini hem de sevdiklerini garanti altına almış oluyor. Zaman zaman birilerine kendimizi fazlasıyla kaptırıp birilerini hayatımızın merkezine alıyoruz. Hayatımızın merkezine almış olduğunuz insanlar ise ne yazık ki bazen yanlış insanlar çıkabiliyor. Böyle bir tabloda yıkım çok fazla oluyor. İşte bu yıkımın olmaması için hayatımızın merkezine aldıklarımıza dikkat etmeli ve hatta hayatımızın merkezine yalnızca Rabbimizi koymalıyız.

YAZAN: ZEYNEP EROL

Vesile Dergi Sayı 11

Mart 2022