Bu dünya ağlasak da sızlansak da sorunlarımıza fayda sağlamaz. “Derdim var.” der, anlatır durur hatta sağır Sultan’a varıncaya kadar duyururuz ama ne fayda. Sahi anlatınca geçer mi? Geçmez. Biz anlattıkça karşımızdaki insanlar bizi nerelerden vurabileceklerini öğrenirler yalnızca. Aslında dert ve sıkıntılarımızın geçmesi için bir şey yapmamıza gerek yok. Dünya döndüğü ve gecenin sonu gündüze ulaştığı sürece her şey kendiliğinden geçiyor. Şu anda farkında olmasak da zamanında “Öldüm, bittim.” dediğimiz ne çok tasamız vardı kim bilir. Aslında bakarsanız neyi içimizde ne kadar büyütürsek o kadar zor geliyor. Çocukken de hep böyle değil miydi? Yere düşer dizimizi kanatırdık ve en büyük yara o olurdu bizim için. Öyle bir ağlardık ki sanki derimiz soyulmamış da bacağımız kopmuş gibi. Hemen eve gider sokulurduk annemizin koynuna. O minik yarayı temizler, üfler ve öperdi. Hemencecik geçerdi. Oysa ilk düştüğümüz an ne büyük bir yaraydı. Geçti gitti. Hayatın önümüze çıkardıkları karşısında ne çok sitemimiz vardır kim bilir. “Onsuz yapamam, bu olmazsa olmaz, nefes alamam…” Peki gerçekten onsuz yapamadık mı? İzi kalsa da iyisiyle kötüsüyle tüm anılarımız geçip gitti. O kalan izle yaşamaya da bir şekilde alışıyoruz. Gözlerimizi kapatalım ve hayal edelim. Bir insan var, oldukça küçük, ağzında dişi yok, kıyafeti yok, yürüyemiyor, sürekli ağlıyor, kendi işlerini kendi göremiyor kısacası hiçbir temel ihtiyacını tek başına karşılayamıyor. Bu insan hayatını idame ettirebilir mi? İlk bakışta hayatını idame ettiremeyeceğini söylemek mümkün fakat detaya inince bu insanın hepimizin ilk doğduğu an ve devamı olduğunu fark ederiz. Yani o insan bir bebek. Bebek olduğunu düşündüğümüzde zavallılıktan ziyade huzuru anımsatıyor öyle değil mi? İşte tam burada devreye bakış açısı giriyor. Mühim olan ne yaşadığımız değil nereden baktığımız. Öyle ya da böyle her şey yoluna giriyor. Ayağa kalktığımızda düştüğümüzdeki halimizden eser kalmıyor. Bir zamanlar o bebeğin tek vasfı nefes almaktı oysa ki şimdi hayalleri, umutları, hedefleri olan, kendini ifade edebilen bir birey. Yani her
birimiz. Hayatımız tamamen bizim elimizde. İstersek oturduğumuz yerden “Dün başıma bu geldi.” der kendimizi kaybederiz istersek “Ben yarın bunu yapacağım.” diyerek harekete geçer ve hayata tutunuruz. Hayat bizim hayatımız ve seçim bizim seçimimiz. Ya hayal kurar peşinden gideriz ya da pes eder çıkmaza gireriz. Hayatlarımız seçimlerimizden ibaret. Unutmayalım her şey acıtsa da izi de kalsa mutlaka geçer. Hem ne demişti derin adam Oğuz ATAY: “Geçer elbet efendim. Bazısı teğet geçer, bazısı deler geçer, bazısı deşer geçer; ama mutlaka geçer. “
YAZAN: Başak AZAKLI
Vesile Dergi Sayı 7
Kasım 2021