ELİF

“Elif’im, güzel sevgilim ne olur böyle yapma. Gel kaçırayım seni. Ne ben sen olmadan ne de sen ben olmadan yapamayız. Aklın hiç alıyor mu 10 yaşında erkek çocuğuna annelik yaptıracaklar. Benim dokunmaya kıyamadığım biricik sevgilim 10 yaşında bir çocuğun annesi mi olacak? Güzel gözlüm biliyorsun her şey senin bir “Evet.” demene bakıyor. Buradan Gürcistan’a gideriz ve oradan da nereye olursa. Sen yanımda olduktan sonra hiçbir şeyin önemi yok. Bir iş bulup çalışırım ve he rşeyi yoluna sokarım. Senle ben bir arada olduktan sonra bize kimse hiçbir şey yapamaz, bana güven. Seni öyle çok seviyorum ki…” Demişti bir kez daha ,hayattaki tek güvendiği insan olan, Yusuf. Demişti demesine ancak ne çare. Bir kere başa gelmişti ve çekilmesi gerekiyordu. Ne içindi peki, ne içindi yıllardır çektiği bunca çile? Belki… Belki Yusuf 2 sene önce hayatında olsaydı ve bu cümleleri 2 sene önce kurmuş olsaydı her şey çok daha farklı olurdu ama şimdi… Alıp başını gitse adı “namussuz” olmayacak mıydı? Herkes arkasından kötü kötü konuşmayacak mıydı? Şimdi en azından canından çok sevdiği annesini ve kardeşlerini 3 ayda 1 de olsa görmeye gidebiliyordu ama eğer Yusuf ile alıp başlarına giderlerse annesini ve kardeşlerini bir daha hiç göremezdi ki… “Ahhh..” dedi içinden acı ile. Ne vardı sanki Yusuf karşısına 2 yıl önce çıkmış olsaydı? Ne vardı sanki Yusuf karşısını 2 yıl önce çıkmış olsaydı da ona o kefen yerine saydığı gelinliği giydirerek 10 yaşındaki bir çocukla gerdek odasına sokmasaydılar. Derin bir iç çekti. Aklına 2 yıl önce yaşadığı o gün gelmişti. Bir an nefes alamayacak gibi oldu ve yutkundu. 2 yıl önce tamda bugün babası onu 500mark karşılığında amcasının oğlu Hasan’a satmıştı. Daha doğrusu amcasına hizmetçi olarak satmıştı ve 10 yaşındaki Hasan damat olarak kullanılmıştı. Kırmızı bir kurdela ve kırmızı bir duvak ile gelin edilmiş,10 yaşındaki bir çocuk ile gerdek odasına atılmıştı. Evet, evet kelimenin tam anlamıyla gerdek odasına atılmıştı ikisi de.15 yaşında gencecik bir kız olan Elif’i ‘yenge’ adı verilen, 50’sinemerdiven dayamakta olan bir kadın 10 yaşındaki Hasan’ı ise annesi gerdek odasına atmıştı. Hasan defalarca salya sümük bir şekilde kapıya yumruklayıp odadan çıkmak istediyse de kapıyı dışarıdan kilitleyen annesi buna müsaade etmemişti. Hal böyle olunca 10 yaşındaki çocuk kafasıyla olup bitenlerden Elif’i suçlayarak Elif’in üstünü başını parçalamış ve her yeri dağıtarak “Ben annemi istiyorum.” diye bağıra çağıra çaresizlikle uykuya dalmıştı. Zavallı Elif yırtılan gelinliğini üzerinden kendisi çıkartarak yine kendisi için konulan kenardaki geceliğini giymişti. Bir yandan üzülüyor bir yandan kızıyordu olup bitenlere ancak kızgınlığı kenarda annesini isteyerek uykuya dalmış olan 10 yaşındaki çocuğa değildi elbette. “… Bir şey söylemeyecek misin? Senin ağzından çıkacak bir kelime ile her şey geride bırakmaya hazırım neden anlamıyorsun?” diye tekrarladı Yusuf, Elif’i dalıp gittiği eski günlerden kurtarıcısına. “Seni yalnızca eski günlerden değil içinde bulunduğun bu çaresizlikten de çekip kurtarmak istiyorum.” diyordu adeta ancak Elif yine ve yeniden aynı şeyleri söylemekle yetindi: “Eğer biz çekip gidersek anneme ve kardeşlerime kötü gözle bakarlar ve onlara kötülük ederler”… Yusuf sürekli aynı cevabı alıyordu ve her defasında Elif ile vicdanı arasında gel git yaşıyordu çünkü bir yandan Elif’e içten içe kızıyordu bir yandan da köylünün onlar gittiği zaman Elif’in annesi ve kardeşlerine kötü gözle bakacağını adı gibi biliyordu. Sustu. Gerçekler karşısında ezilip büzülmekten yorulmuştu artık. Ancak böyle giderse bir gün katil olacağını çünkü Hasan’ın abilerinin Elif’e farklı gözle bakmakta olduklarını gayet iyi biliyordu. “Kız Elif! Kız kör olasıca, saat kaç oldu ekmeği fırına verdin mi? Kocanın karnını doyurup onu uyuttun mu?” diye bağıra bağıra bostandan gelmekte olan amcasının karısının sesini duyunca Elif biraz önce fırına vermiş olduğu ekmekleri hatırlayarak koştu…

1. gün… 2. gün… 3. gün…

“Yavrum niye naz yapıyorsun? Ben yabancı sayılmam Hasan’ın abisiyim. Sen de istemiyor musun? 15 yaşında körpecik bir kızsın. Senin de hakkın kendin gibi gencecik birisiyle birlikte olmak. Haydi gel hazır evde kimse yokken halledelim şu işi…” diyen ve Elif’i köşeye sıkıştırmış olan Hasan’ın özbeöz abisi Turgut idi. Elif kurtulmaya çalıştıkça boğazını sıkıyor ve nefesini keserek ona sahip olmaya çalışıyordu. Elif’in en çok korktuğu şey başına gelmek üzereydi, çaresizlikle gözlerini kapattı ve içinden bildiği tüm duaları okumaya başladı. Tam her şeyin bittiğini düşünürken Turgut’un boğazındaki eli gevşeyerek kaydı ve Turgut ayaklarının ucuna serildi. Gözlerini açtığında Yusuf’un ona uzattığı elinden başka bir şey görmemişti. Korku ile kendisine uzanan eli tuttu ve sıkıştığı köşeden kurtularak Yusuf’a sıkı sıkı sarıldı. Genç aşıklar ilk defa bu kadar yakındı. Yusuf korkudan tir tir titremekte olan Elif’in yüzünü iki eli arasına alarak onu teselli etti ve alnından öptü. Elif ilk defa hiç olmadığı kadar güvende olduğunu hissediyordu ve o an öylece kalmayı her şeyden çok istedi ancak… 120 kilo ağırlığındaki Turgut’un yere serilişi haddinden fazla ses çıkartmıştı ve bu ses üzerine ahırda inekleri sağmakta olan amca karısı koşa koşa yukarı çıktı. Oğlunu o halde başından kanlar akarken görünce ve Elif ile Yusuf’u kenarda yan yana görünce olup bitenleri sezmişti. Sezmişti ancak görmezden gelerek Yusuf’tan oğlu Turgut’u sedire yatırması için yardım istedi ve çenesini kapatmakla yetindi. Çünkü biliyordu ki ortalığı velveleye verirse oğlu Turgut’un da başı yanacak, kardeşinin karısına göz koyduğu için adı çıkacaktı. Amca karısı bu tarz şeyler karşısında çok temkinli idi. El-Alemin ağzı torba değildi ki laf çıktıktan sonra büzüveresin. Laf çıkmadan önce tedbirini almalıydı. Tabii bu olup bitenleri Elif’in yanına bırakacağı anlamına da gelmiyordu çünkü içten içe Elif’e bilenmişti.”… Bey ben diyorum ki Elif’i babasının evine geri gönderelim. Zaten biliyorsun bizim oğlan bir türlü kıza kocalık yapamadı. Kerata evlendiği günden beri bizim yanımızda yatıyor bir kez olsun kızın yanına gitmedi. Bu iş böyle olmayacak. Sonuçta kız alımlı ve güzel. Eee bizim evde de Hasan’dan büyük 4 oğlan daha var. Bu millet bir zaman sonra demez mi “Hasan buna kocalık edemiyor evdeki 4 oğlan bu kızı sırayla elden geçiriyor.” diye. Ben diyorum ki eşeğimizi şimdiden sağlam kazığa bağlayalım daha sonradan El-Alemin lafını sözünü çekmeyelim.”, “Sen ne diyorsun hanım? Öyle bir şey olur mu hiç? Ben kardeşim Alaaddin’e ne söylerim? Bir kere evlenmiş kız geri gönderilir mi hiç? Aklın alıyor mu bunu? Bu kızı bir daha kim alır? Evde kalır Mazallah.”, “Aman bey sende…. Herkes bilmiyor mu sanki Hasan’ın daha ana kuzusu olduğunu, Elif’e kocalık etmediğini. Oğlan sokaktan içeri girmiyor, sürekli dışarıda oyun oynuyor. Millet bilmiyor mu şuncacık oğlanın istese de o kız ile gerdeğe giremeyeceğini?”, “Neyse ne hanım daha fazla konuşup da benim sinirlerimi tepeme çıkartma, beni cin atına bindirme. Sana olmaz diyorsam olmaz. Koca sözü dinle azıcık. Bizim oğlan şunun şurasında ne kaldı birkaç sene sonra adam olacak. O zaman görür millet kim neyi yapıyormuş. Birkaç sene sonra eli kazma tutacak, iş becerecek hale gelecek elbet. Bu oğlan böyle kalmayacak ya.”, “Bey iyi diyorsun hoş diyorsun ancak birkaç seneye kim öle kim kala. Belki de kimse kalmaz geride kim bilir.”, “Sen de amma yaptın hanım, 2 dakikaya öldürdün bizi. Belki birkaç sene değil10 sene yaşayacağız, yaşımız geçti diye Azrail hemen canımızı almayacak ya.”, “Ben ondan bahsetmiyorum bey bilmediğin şeyler var ortada. Benim korktuğum başımıza gelirse eğer ah vah etmeye vaktimiz bile olmayacak, milletin yüzüne bakamayacağınız.” , “Ne diyorsun kız sen?”, “Diyorum ki ateş ile barut yan yana durmaz. Elif ile yavuklusu birkaç sene bile dayanmaz.”, “Kız iftira atma. Neyin yavuklusu, neyden bahsediyorsun kızcağızın dışarı çıktığımı var?”, “A benim saf kocam, zaten kızın yavuklusu dışarıda değil ki neden dışarıya çıksın?”, “Yoksa… Yoksa bizim oğlanlar namussuzluk mu yaptı? Vallahi kemiklerini kırarım onların. Önümde sen bile duramazsın.”, “Hemen bir olay olduğunda benim çocuklarımı ortaya koyuyorsun ama dönüp bakmıyorsun senin evlat diye alıp yuvana soktuğun ölen bacının oğlu namussuzluk yapar mı yapmaz mı diye.”, “Yusuf öyle bir şey yapmaz. Ağzından çıkanı kulağın duysun vallahi 30 yıllık karımsın demem çarparım suratına.”, “Ayol kendi kulaklarımla duydum, Elif’e kaçmaktan bahsediyordu. “Sen çocuk mu bakacaksın gel kaçalım.’ diyordu. Gürcistan’a kaçıracakmış kızı.”, “Vay kerata. Babası gibi gözü kara çıktı. Demek Elif ha…”, “Ben ne diyorum sen ne diyorsun Bey. Dalgamı geçiyorsun Allah aşkına? Sana vaziyet kötü diyorum sen burada gelmiş Yusuf’u savunuyorsun. Utanmasan gidecek alnından öpeceksin benim gelinime göz koydun diye.”, “Yeter sus artık başımı şişirdin. Ben gereken neyse yaparım. Karı kısmı bu kadar çok konuşmaz, karalığını bil kapat çeneni.” Diyaloğun ardından çok geçmemişti ki Elif bir elinde bohçası bir elimde düğünde takılan altınları ile birlikte babasının evine doğru yola çıkartılmıştı. Kimse ne olduğunu bile anlamamıştı Elif ve Yusuf’tan başka. Yusuf son dakikaya kadar Elif’e yalvarmaktan geri durmadı ancak aldığı cevap hep aynı olmuştu: “Annem ve kardeşlerim…” Elif dağları tepeleri aşarak babasının evine vardığında Yusuf da çoktan gideceği yere varmıştı. Kimseye hiçbir şey söylemeden ortadan kaybolmuştu. Mecnun nasıl Leyla’sı olmadan, Ferhat nasıl Şirin’i olmadan yaşayamamışsa Yusuf da Elif’i olmadan yaşayamamıştı ve her sevdalı gibi “Ya tahammül ya sefer.” diyerek daha doğrusu sefer seçeneğini seçerek çok uzaklara gitmeyi tercih etmişti. Elif’in 10 yaşındaki kocasının evinden babasının evine dönmesi Elif’in babası için kesinlikle kabul edilemez bir durumdu. Bir de üzerine amca karısının orada burada çıkarttığı “Elif ile Yusuf aşkı.” dedikoduları bardağı hepten taşırmıştı. Elif’in babası “Madem sen böyle bir namussuzluk yaptın o zaman bedelini ödeyeceksin.” diyerek Elif’i kendisinden tam30 yaş büyük dul ve 2 çocuklu bir adama 2 inek karşılığında satmıştı. Elif belki de içinde Yusuf’a “Hayır.” demenin vermiş olduğu pişmanlıkla tekrar hiç tanımadığı bir insanın evine doğru yola çıkmıştı. Üstelik bu defa satıldığı kişi10 yaşında bir çocuk da değildi. Yani artık bundan sonrası için hiçbir şey eskisi gibi olamayacaktı. Önceden annesi ve kardeşleri olmasaydı eğer Yusuf ile gitmesi için bir ihtimal vardı ancak şimdi Yusuf geri dönseydi bile öyle bir ihtimal kalmamıştı. Elif bundan sonraki hayatını geçireceği evin önünde attan indirildiği zaman onu müstakbel kocası Ragıp Bey karşılamıştı. Bir çocuğu kucağında bir çocuğu da pantolonuna yapışmış vaziyetteydi. Kenarda ayakta zor durmakta olan bastonlu bir nine yenge görevini gururla göstererek gelini gerdek odasına götürmüştü. Öte yandan 40 yaşlarında komşu bir kadın ağlamakta olan bebeği babasının kucağından alarak damat beye gerdek odasına gitmesi için fırsat tanımıştı. Gelin ile yenge eve girdikten sonra kucağındaki bebeği komşu kadına vermiş olan damat onların peşinden gitmiş ve damadı da düğüne katılmış olan köylüler takip etmişti. Gelini gerdek odasına götürerek güzelce tembihleyen yenge kadın odadan çıktığında damat gülüşmeler eşliğinde odaya gönderilmişti. Köylüler sıra sıra dizilmiş oldukları sedirlerin üzerinde kendi aralarında konuşmaktaydılar. Her şey usulüne uygun bir şekilde hayata geçirilmişti. Duvak açma merasimi, çarşaf gösterme merasim vs. Elif geçen her dakikada hatta her saniyede ölmeyi dilerken adeta birileri ölmenin onun için bir kurtuluş olacağını hatırlatırcasına ateşten bir gömlek giydiriyorlardı ona. Öyle uzun uzun zamanlar geçmemişti ki evdeki çocuk sayısı önce 3 daha sonra 4 daha sonra 5 ve daha sonra da 6’ya çıkmıştı. Yani Elif’in var olan tüm umutları birer birer yok olmuş ve yaşamak onun için yalnızca nefes almaktan ibaret bir hal halini almıştı. Ancak tüm bunları yaşarken bile içinde hep o pişmanlığı saklıydı: “Eğer Yusuf ile gitmeyi kabul etseydim…”

YAZARIN NOTU:

Hayat bize verilen en kıymetli hediyedir ve bu hediyeyi ne şekilde kullanacağımız yalnızca bizim kararlarımıza bağlıdır. Zira zamanı geri sarmamız ve yaşamış olduğumuz hayatı bir daha yaşama şansımız maalesef ki bulunmamaktadır. Bu sebeple ne olursa olsun lütfen kendi hayatınıza sahip çıkın ve bir şeyleri siz istediğiniz için yaşayın. Keşke demediğiniz bir hayat dileğiyle…

YAZAN: ZEYNEP EROL

Vesile Dergi Sayı 11

Mart 2022