“Dünya değişti.” diyoruz. Tarihten bir olay anlatıldığında bağdaştıramıyoruz çoğu zaman günümüzle. Eski, bizim için bizden öte yaşayıp bitmiş bir olaylar bütünü. Her türlü kötülüğü, caniliği orda biliyoruz tıpkı tüm kahramanlıkları, fedakarlıkları orada bıraktığımızı
zannettiğimiz gibi. Tarih sadece güneşin çok önce doğup çok önce battığı zamanlarda yaşananlardan ibaret değil. Tarih bu gün de yazılıyor. O eski savaşlar, soykırımlar, insanlığın yüz karası geceler sadece eskide yaşanmadı, şimdi de yaşanıyor. Ancak öyle bir dünyaya doğduk ki biz, kendimizi bir masal aleminde sayıyoruz. Kulağımıza hoş gelmeyen, canımızı sıkan ve bizi mutlu etmeyen her şeyi görmezden geliyoruz. Bir deve kuşu misali gömüyoruz kafalarımızı, ancak onlar gibi kuma değil gerçek olmayan bir aleme. Esas alem kan ağlarken bizler gülüyoruz. Unutmuşuz. Herkesin dilinde sözde dizilerden öğrendiği bir tarih var şerefle anlattığı.. Ancak bilir mi birileri yine bizden, tarihimizden gelen Çöl Kaplanı Fahrettin’i? Bilir mi başka biri davasına asla sırt dönmeyen Osman Paşa’yı, Yarbay Hasan Bey’i? Her gün gözyaşı dökülüyor topraklara, her gün bir masumun kanı akıyor.
Dünya değişti sanıyoruz bizler de, masallara inandırıyorlar varlıklarımızı. Elimizde telefonlar görmezden geliyoruz gerçekleri ancak oradalar. Başlarına bomba yağan gençler, anasının babasının ölüsü ardından ağlayan yetim çocuklar ve bebekler. Bizler dünyaya öylesine gelmedik. Her insanın diğer bir insan üzerine hakkı var. Yataklarımızda huzurla uyurken biz, birilerinin evleri başlarına yıkılıyor. Görmezden geliyoruz, sessimiz kesilmiş konuşmuyoruz, konuşamıyoruz. Kudüs, medeniyetlerin buluştuğu, Allah’ın en sevdiği kulları, peygamberlerinin yaşadığı şehir her gün başka feryatlarla dağlanıyor. Bizler ki, ecdadı “Müslüman toprağını kafire çiğnetmem” diyerek kanının son damlasına kadar savaşanların torunları. Sahi değişen dünya mı unutturdu bize mazlumun hakkını savunmayı? Acı bir gerçek saklı burada, “Duraklayan gerilemeye mahkumdur”. Bizler insanlıkta geriliyoruz takvimlerde ilerlerken. Değişen dünya sanıyoruz oysa biziz değişen. Kudüs, üç semavi dinin beşiği, kutsalı ancak bir avuç genç müdafaa etmeye çalışıyor oraları. Ah bir görsek, daldığımız o yalan alemden çıkıp gerçekleri görebilsek bir şey yapamadığımız için kavrulur içimiz. Dünyanın her yerinde kan ağlarken bu ümmet görse ne der bize o yüce peygamberimiz? Utanıyorum, unuttuğumuz, bize unutturulan her şeyden mahrum kaldığımız için. Ancak biliyorum ki bizim olanı geri almak yine bizim elimizde. Kudüs, ilk kıblemiz, kutsalımız. Eğer inanıyorsak o hesap gününe ve gururla bakmak istiyorsak atalarımızın yüzüne Kudüs her gencin, her müminin davası olmalı. Öncesi veya sonrası yok bu dünyanın, sonu ölüm olduğunda yolculuğun şimdisi de bir evvelide. Kudüs hala aynı Kudüs değişen biziz. Zaman hala aynı zaman değişen fikirlerimiz. Bu yüzdendir ki bir avuç kalmış insanlar haykırırken, diğer grup anlayamıyor gerçeği. Bu gerçeği anlatmakta bizden geçiyor. Bildiğimiz her şeyden meshulüz tıpkı bilmediğimiz her şeyi öğrenmek zorunda olduğumuz gibi. Düşmanı dost, dostu düşman görmeden yalnızca hakkın peşinden koşmalı. Kudüs gecelerinde huzurla kıbleye gittiğinde her Müslüman işte o zaman rahatlamalı. Bir gün gelirde her mümin hakkıyla yaşayıp zulüm görmeden sürdürürse hayatını işte o zaman başarmışız demektir. Ancak o zamana kadar yürüyecek çok yolumuz var, tarih olurken bizim bu günlerimiz. Ve tarihte bilinmeyen onlarca kahraman var, tıpkı Kudüs için can veren Müslüman gençlerimiz gibi. Bu dava hiçbir zaman kolay olmadı. Bu dava hiçbir zaman küçük kalmadı. Bu dava büyük, bu dava Kudüs, bu dava Mekke, bu dava İstanbul ve keza bu dünya Rabbin yarattığı güneşin doğup battığı her yerin davası. Ve bizlerde onun kulları. Bilmeliyiz, öğrenmeliyiz. Hiçbir şey değişmedi, değişen maalesef bizleriz. Bir Müslüman sahipsiz hissediyorsa kendini dünyanın herhangi bir yerinde hesaba çekilecek olanda biziz…
YAZAN: Aybüke KEÇECİ
Vesile Dergi Sayı 6
Ekim 2021