Sizleri davasının en başından beri bilincinde olan ve İslam dünyasına “Davamız davanızdır.” diyerek dava bilinci aşılamaya çalışan bir din, dava kardeşimizle tanıştırmak istiyorum. Kudüslü Yahya, Yahya Abu Znaid. Kendisi yıllarca siyonist zalimlere karşı direniş halinde olan kardeşimiz. Ağır şartlar altında bizlere sesini duyurmak için yaptığı canlı yayında kendisine “Dikkat et. Ne yapacakları belli olmaz.” denildiğinde “Onlardan korkmuyorum, 15 yaşında beni tutukladıklarında yapacakları her şeyi zaten yapmışlardı. Şimdi asla korkmam.” diyerek her şeyi özetlemişti aslında. Yahya kardeşimiz de tıpkı davasının ardında duran diğer kardeşlerimiz gibi suçsuz yere tutuklanıp işkenceler görmüş fakat asla
“Mescid-i Aksa bizim kalacak.” demeyi bırakmamış. Aynı zamanda memleketine olan aşkı da davası ile pekişmekte. Filistin’e “Bütün topraklarına aşığım, güzel memleketim.” diye sesleniyor. Tıpkı bir babanın evladını sevmesi ve sahip çıkması gibi yaklaşıyor Yahya kardeşimiz, Filistin’e ve aslında hepimizin olan davasına. Yahya kardeşimiz Filistin’i bizlere yaralı bir kuş olarak tanımlıyor. Özgürlüğüne düşkün yaralı bir kuşun çırpınışı misali. Mescid-i Aksa saldırılarında hiç bir kokusunun olup olmadığını sorduğumuzda ise “Biz Allah’tan başka kimseden korkmuyoruz, biz Filistin evladıyız.” diye açıklıyor. Yıllarca işgal altında olmanın vermiş olduğu hırs ve öfke ile direndiklerini fark etmek hiç de zor olmasa gerek. Dava öncülerinden biri olmanın sorumluluğu ile tedbirli hareket etmesine karşın Filistin’i savunmaktan geri durmayı bir saniyeliğine bile olsa düşünüp düşünmediğini sorduğumuzda “Kudüs için canımızı veririz, ya kazanacağız ya da öleceğiz. Ben çocuk da olsam, tek başıma da kalsam bu vatanı sonsuza kadar savunacağım. Hayatım Mescid-i Aksa için feda olsun.” cevabını veriyor. Verdiği bu cevap açık ve net pes etmeyeceğinin kanıtı niteliğinde adeta. Yahya kardeşimize sorduğumuz bir diğer soru “Gözlerini kapatıp vatanını düşündüğünde gözlerinin önüne gelen manzaralardan biraz bahsedebilir misin?”
Gözlerini kapatıp derin bir nefes almasının ardından “Mekanın sahibi Kudüs; Filistinlilerin, Müslümanların, insanların zaferi, yaklaşık 3 yıldan beri ilk teravih namazı kıldığım yer olan Mescid-i Aksa; Kudüs yolunda gözü bağlı, tutuklanmış bir çocuk çizimi ve altında yazan “Görüyorum Kudüs Filistin’in başkentidir.” yazısı, Aksa’nın duvarındaki “Komutanı Muhammed olan ümmet boyun eğmez.” yazısı. Bunlar gözümün önüne gelen manzaralar. Düşünsene güne başlıyorsun Mescid-i Aksa özgür ve her yerden Müslümanlar akıyor.” cevabını veriyor. Bu cevap karşısında heyecandan kalp ritmimizin değiştiğini söyleyebilirim. Hayali dahil bu kadar heyecanlandırıyorsa özgürce yürüdüğümüz o Aksa toprakları bizde nasıl bir etki bırakır kim bilir. Bir dönemini Türkiye’de geçirdiğini ve okuduğunu bildiğimiz Yahya kardeşimize Türkiye ve İstanbul’un onun için ne ifade ettiğini, orada yaşadığı süreçte Aksa’ya duyduğu özlemin olup olmadığını soruyoruz. “Filistin ve Türkiye benim için tek sevda ve tek vatan. Türkiye’yi vatanım gibi seviyorum, İstanbul ikinci vatanım. İstanbul ve Kudüs gökte nikah edilmiş bir çift. Kudüs çağrı yaparsa İstanbul hemen cevap verir, İstanbul bir ‘Ah!’ dese Kudüs acı çeker. Mescid-i Aksa evdir ve en güzel yerdir. Elbette özlüyorum. Ben gurbette ne gidebildim ne de kalabildim işte hayatta en kötü şey arada kalmak.” diyor ve Kudüs’e olan özlemini “Kudüsüm benim seni çok özledim. Ey yarımın yarısı.” diyerek dile getiriyor. Filistin’de Ramazan Aylarının nasıl geçtiği sorusuna verdiği cevap sarsıcı “Ramazan Mescid-i Aksa’da bambaşkadır. Allah herkese nasip etsin (Amin) fakat Filistin’de Ramazan direnişle geçiyor.” Çocukların kendisi için ne ifade ettiğini ve Aksa’da çocuk olmayı bize anlatmasını istiyoruz. “Çocuklar bana hayat veriyor. Beni mutlu eden, acımı unutturan çocuklardır. Kudüs’te, Mescid-i Aksa’da çocuk olmak çok farklı bir duygu. Dünyanın en mutlu insanı olmak gibi. Aksa Avlusu’na dökülen bir avuç mutlulukla çocukların gülüşleri özgürlüğü müjdeliyor. Kudüs’teki hastaneleri ziyaret edip çocukları mutlu etmeye çalışıyoruz.” diye özetliyor çocuklara olan sevgisini ve Aksa’da çocuk olmayı. Farklı bir yaşantıya sahip olması halinde aynı azimle davayı benimseyip benimsemeyeceğini soruyoruz. “Arap, Türk, Afrikalı hepimiz ümmetiz. Tek liderimiz Hz. Muhammed (sav.) Kudüslü olmak hiç kolay değil, çok zor. Kudüslü olmak o
topraklarda doğmak ile ilgili değil Kudüs’e ve Mescid-i Aksa’ya gönül bağlamakla ilgili. Kudüslü olmak büyük sorumluluklar yüklenmek ve ömür boyu onurla taşımak demek. Filistinli olsam da Türk olsam da Hak yanında dururum çünkü Filistin bir ülke meselesi değil insan ve iman meselesidir. Gelin bir olalım, diri olalım ki mirasımız Miracımız olsun.” şeklinde bir cevap verip aslında bu davaya sahip çıkmak için bir vicdana sahip olmanın dahi yeterli olabileceğini hatırlatıyor. Şu an siyonist zalimlere bir şeyler söyleme olasılığı olsa bunlar neler olurdu diye merak ettiğimiz sırada bir tevafuk oluyor ve içini döküyor. “Filistin şehadet başkentidir, Filistinli olmak cesaret demektir. Allah ile beraber olan silahtan korkar mı, şehit olmak istemez mi? İşte burası Filistin… Topraklarımızı işgal edebilirler fakat asla akıllarımızı ve fikirlerimizi işgal edemezler. Filistin var olacak, hainler ölecek ve tarih bunu yazacak. Velev ki dünyadaki herkes İsrail’le normalleşme anlaşmasını imzalasın İsrail yine işgalci ve Filistin yine özgür kalacak. İster davamıza sahip çıkın ister hainler safına katılın. O imzaları atan eller hiç taş atmadı. Sessiz kalınsa da ahirette hesap var. Mekanın sahibi olan asla korkmaz. Biz mekanın sahibiyiz ve korkmuyor ve dik duruyoruz, onlarsa hep korkulu bakışlarla yürüyorlar. Ey siyonistler siz geçicisiniz ama biz kalıcıyız. Bir Filistin var ve bir Filistin kalacak.” Yahya kardeşimiz sözlerini o kadar hissederek ve hissettirerek söylüyor ki kalbimize ve beynimize mıh gibi kazınıyor. Yahya kardeşimizden bize biraz kendi gözünden Kudüs’ü, Aksa’yı, Filistin’i anlatmasını istiyoruz ve sanki hep bu anı beklemişçesine hafif bir tebessüm eşliğinde anlatmaya başlıyor. “Bu güzelliği nasıl tarif edebilirim ki… Kelimeler yetmez. İşgal altında olmasına rağmen vatanımız en güzel yerdir ve ben vatanıma aşığım, Kudüs bir aşk hikayesidir. Ben vatanımı her gün hayal ediyorum, her an onda yaşıyorum ve onsuz yapamıyorum. Kalbim vatanıma, memleketime hayran ve bu kalbime çok iyi geliyor. Dünyanın en güzel aşkı diyebilirim. Kudüs benimle gülüyor, ben onunla gülüyorum. Güzel vatanım Kudüs için kızgınım çünkü taşla kalemle ve her türlü mücadele ediyoruz, Allah’a inandığımız sürece hiç vazgeçmiyoruz ama zalimler de durmuyor. Keşke kuş olup istediğim zaman Aksam da olsam veya bir bulut olsam hep onun
üstünde kalsam.” Tüm duygularını içimizde hissetmemizi sağlıyor. Bunları duyunca “Keşke Kudüs’te doğsam.” diye geçiyor insanın içinden. Kutsal mekanın ve davanın içerisinde o bilinçle büyümek ne büyük şeref. Son olarak genel bir şekilde okuyucularımız için duygu ve düşüncelerini almak istediğimizde boşluğa dalarak anlatmaya başlıyor. “Ölen Müslüman olunca dünya üç maymunu oynuyor fakat dünyayı yöneten asıl güç kalem, mürekkep ve kağıttır. Dünya kör fakat Filistin bu halde. Orada bir şehit var ve onun resmini çeken, ona namaz kılan, ona veda eden de şehit. Yani Filistin bir şehadet başkenti. İçimizi ferah tutuyoruz çünkü büyük bir Allah’ımız var. Biz zaferden değil seferden mesulüz. Zafer Allah’ın zaferi ve elbet olacak ama Allah’ın zaferi gelene kadar biz savaşmaya, direnmeye
devam edeceğiz. Kudüs’e selam verecek ve direnişe devam edeceğiz. Ne kadar engel olursa olsun Mescid-i Aksa’yı bırakmayız, davamızdan vazgeçmeyiz. Kudüs’te bir aşık bir de mücahit var ve ikisi de şehit olacak. Soruyorum size düşmanlar bana ne yapabilir ki? Ben cennetimi yüreğimde taşıyorum nereye gidersem o da benimle gelir. Hapsedilmem halvet, sürgün edilmem hicret, öldürülmem şehadettir. Ölmekten üşenmiyorum ama üşüyorum. Vatanım için yeter ki bu millet, aşk, sevda, can yaşasın diye donuyorum. Filistin’in varlığı Kudüs’ün dokunulmazlığı için her an şehit oluyor. Elbette ki hiçbir acı başka bir acı ile kıyaslanamaz. Kudüs ağlarsa Doğu Türkistan ağlar, Doğu Türkistan ‘Ah!’ derse Kudüs bu ahı hisseder. Nedir bizlerin suçu, kendi vatanımızı, izlerimizi korumamız mı? Bir süreliğine dahi olsa insanca yaşamayı hak etmiyor muyuz? Ne lanet olası bir sessizlik dünyanın sessizliği. 2018 yılında Kudüs’te ABD konsolosu konuşma yaparken Kudüslü bir aile hoparlörden Kuran açtı ve konuşmacılar şok oldular. Biz her anlamda direniyoruz. Yine 2018 yılında siyonist zalimler Kudüs’teki evime saldırıp, eşyalarımı dağıtıp, ödüllerimi alıp gittiler. Hala daha anlam veremez ve düşünürüm nasıl bir mesaj vermek istediklerini. Ben sizleri Filistin’e, davamıza sahip çıkmaya davet ediyorum. Artık susmayın ve harekete geçin. Aksa sizleri çağırıyor.”
YAZAN: BAŞAK AZAKLI
Vesile Dergi Sayı 3
Temmuz 2021