… Kaç lirik şiir var içimde
Kaç hikayenin başında oyalandım
Kaç masalda kaç dev ile savaştım.
Bak yine başım ağrıyor anne
Kırık kelimelerin peşine düştüm
Savurdu kıyılar beni
Bak yine başım ağrıyor anne
Bodrum katlarında nem emiyor bebekler, tarçın kokusu karışık
Anne rüyasında bir ağaç görüyor çok uzak
Bir kuş geliyor
Umudun ipinden tutup kanatlanıyorlar
Daralmış bu şehirler
Yok bir rüyası
Sanki kuyuda
Yusuf’suz
Ağlar
Sıvası dökülen ev
Bahçesi sokak
Renk renk arabalar hayal gemisi
Sol tarafında binlerce zenginin atığı tuaf
Çocuklar seçiyor oradan oyuncak
Basamaklar çoğaldıkça değişmiyor her şey neden
Hayallere koşarken bahçede kalıyor sevinçler
O buram buram eski kokan duvar
Paslanmış çivisi ile mesut
En yeni rüyasını asıyor anne
Çerçevesi birhayli pahalı…
Köyünden neden vazgeçer insan?
Gittiği yerde aradığı nedir?
Köyde bulamadığı şehirde bulduğu ne ki güneşsiz kalabilmeyi tercih eder,
gençliğini eritmek pahasına…
On katlı binaların ortasında kalmış, kimi metruk hale gelmiş kimisi ise geri dönüşüme girmiş evlerin olduğu sokaklardan birinde arabamızı park ettik. Emlakçı ile randevumuz vardı. Onu arabanın içinde beklerken sol yanımdaki harabe evin önünde mutluluk ile oynayan çoçuklara baktım. Harabe evin sol tarafı çöplük gibiydi. Orası, burada hurdacı oturuyor diye işaret ediyordu. İçim acıdı. O gün gök griydi, evin duvarları da aynı şekilde. Sıcak renk tonları sadece çocukların yüzlerindeydi. Biz araba içinde üşürken çocuklar kapı önünde neşeyle oynuyorlardı. Çocuk olmak güzel. Oynayarak mutlu olabiliyorlar hayalden evler, hayalden bebekler ile … Ya sonra hayallerden gerçeklere dönerken isyankar mı olacaklar yoksa hayalleri için gayret mi edecekler? Etraflarında hayallerine destek verecek birileri olacak mı? Şimdi karınları doyurulurken acaba maneviyatları de doyuruluyor mu? Duygularını kontrol edebilmeyi öğrenebilecekleri mi? Sorular zihnimde resmi geçit yaparken kalbim renkten renge giriyordu. Sorunlar, sorular sadece fakir olanlar için geçerli değil ki. Yoksunluk her iki taraf için de var. “Ah çocuklar maneviyat zengini olasınız.” derken emlakçı aradı. Götürdüğü ev ve o sokak yazdırdı yukarıdaki dizeleri. İçim acıdı. Halbuki internette olduğu gibi hiç değildi. Her bir basamakta yüreğime yumru dizildi. Buralarda insan yaşıyor, kendime layık görmediğim yerde birileri yaşayacak. Belki bir genç, evlat, öğrenci, annesinin kuzusu… (“Allah size emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. Doğrusu Allah, bununla size ne güzel öğüt veriyor! Şüphesiz ki Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.”[Nisa,58])
Gezdiğimiz evin nem kokusu genzimi yakmış halde bu ayet aklıma düştü. İşleri ehil olanlar yapmayınca şehir nefesiz ve renksiz kalıyor. Yusuf’un düştüğü kuyu oluyor. Yusuf yüzlüler imar ederse bir şehri o şehir Yesrib iken Medine olur. Olsun inşallah, tüm şehirlerimiz Yusuf’larını bulsun…
YAZAN: ÖZDEN BAĞDATLI
Vesile Dergi Sayı 10
Şubat 2022