Es-Selamu aleykum ve rahmetullahi ve berekatuhu. Euzu billahi
mineşşeytanirracim, bismillahirrahmanirrahim. Değerli abilerim, ablalarım ve kardeşlerim. Bu başlık altında toplanmak beni çok heyecanlandırdı. Rabbimden temennim odur ki sizi de heyecanlandırsın ve düşünmeye sevk etsin. Sahi yalnızca düşünmek ile yetinmeli miyiz, yoksa bir de doğru bulduğumuz düşünceleri hayatımıza geçirmek için çaba mı sarf etmeliyiz? Bu konuda tefekkür etsek ne de güzel olur. Elbette her birimizin çevresinde okula veya üniversiteye giden çocuk ve gençler var.
Peki onların ebeveynleri ne düzeyde eğitim hayatlarına önem veriyorlar? Ben kendi çevrem, deneyimlediklerim, gördüklerim ve duyduklarımdan yola çıkacak olursam geniş bir ebeveyn kitlesi çocuklarının okul hayatına çok önem veriyor. Öyle ki, üzerlerine bu konuda çok titriyorlar. Bu olması çok elzem bir şey. Çocuklarımız olabilecekleri en iyi, en üst düzey mevkide olmalılar. Öğretmen olacaklarsa en iyi öğretmen, mimar olacaklarsa en iyi mimar olmalılar. Peki bunun için ebeveynler ne yapıyor? “Yavrum ödevlerini yap.”, “Yavrum sınavlarına çalış.” demekten öteye kaç ebeveyn gidebiliyor?
Çocuğunun eğitimine önem veren kaç ebeveyn eline kitap alıp okuyor veya
okullarındaki falan dersin filan konusuna günlük hayatta destek oluyor? Fizik dersinde “Kuantum Teorisi’ni” görmeden önce Rabbimin Resulümüz sallallahualeyhi vesellem aracılığı ile gönderdiği Kur’an’ı-Kerim’in ayetlerinde bu konu hakkında yazılanları kaç veli evlatlarına aktarıyor? Burada “Benim eğitimim de az. Nasıl öğretebilirim?”, “Falan kursta öğretiyorlar.” gibi cevapların arkasına saklanmamak gerekir.
Çevremde çok ebeveyn tanıdım, 30-40 yaşlarında öğrenmenin lezzetini
keşfettikten sonra hem kendileri yeni bilgiler öğendiler hem de evlatlarına
öğrettiler. Yeter ki istekli olalım, yeter ki Efendimiz sav’ın de dediği gibi az da olsa devamlılık ilkesine uyalım. Bırakın yaşımız, eğitim seviyemiz, mesleğimiz, gün içindeki yoğunluğumuz, çevremiz, başkalarının düşünceleri bizleri ilim gibi bir lezzetten uzaklaştırmasın, alıkoymasın. Gerek kendi eğitimimiz gerekse çocuğumuzun eğitimi hakkında başka bir başlık açarak daha uzun konulara değinmek sözüyle kendi başlığımıza geçebiliriz fakat kendi başlığımıza geçmeden önce bu konulara değinmem gerekliydi, değinmeden edemedim. Çevremizde geniş bir ebeveyn kitlesinin çocuklarının eğitim hayatına çok önem verdiğinden bahsettik. Peki bu ‘çok’ kelimesinin içini biraz açalım. Her çok fazla değil midir? Bir arkadaşınız size standart bir kiloya sahipken günde 10 lt su içtiğini söylüyorsa siz “Canım arkadaşım bu yaptığın doğru değil. Her şeyin fazlası zarardır.” demez misiniz? Eğer demezseniz, arkadaşınızı uyarmazsanız arkadaşlık bunun neresinde kalır? Elbette çevremizde nerdeyse günde 5 bardak bile su içmeyen arkadaşlarımız varken 10 lt su içen arkadaşı pek bulamayız. Peki ya çocuğunun eğitimine çok yani olması gerekenden fazla önem veren arkadaşlarınız kaç tane? Ne demek istiyorum ben burada? Eğitime olması gerekenden fazla önem vermek de ne demek? Şu demek sevgili okurlar: Eğer bizler bu dünya eğitimi için, çocuklarımızın en iyi mesleği Allah’a göre değil de kullara göre en iyi şekilde icra edebilmesi için onları dersten derse, kurstan kursa, sınavdan sınava yolluyorsak, “Aman sen ders çalış, sınavından iyi not al, senden başka hiçbir şey istemiyorum.” diyorsak,
Allah’ı ve İslam dinini tanımaya ve sevmeye okul derslerinden daha az vakit ayırmasına izin veriyorsak, çocuğumuzun okuma yazma öğrenemediğini kafamıza taktığımız kadar Kur’an’ı-Kerim’i okuyamadığını kafamıza takmıyorsak, çocuğumuzun önemli bir sınavı geçemediğine üzüldüğümüz kadar namazın değerini bilmediğine üzülemiyorsak işte o zaman eğitime olması gerekenden fazla önem veriyoruz demektir.
Bu da günde 10 lt su içmenin fayda değil de zarar vermesi gibi bizlere ve
çocuklarımıza fayda değil zarar veriyor demektir. Elbette onların geleceği,
maddi durumu, mesleği yeteri kadar iyi olsun istiyoruz. Bunların hepsi çok
güzel ve safiyane istekler. Ama yanında Allah’ın rızası da gerekli. Çok güzel
bir hikâye vardır bunun hakkında. Dileyenler tarama sayfalarından
araştırabilirler. Bir öğretmen öğrencilerine yaptıkları şeyleri sıfır ile çarpınca ellerinde hiçbir şey kalmadığını açıklıyor. İşte bu sıfır aslında biz Müslümanlar için Allah’ın bizden razı olmaması anlamını taşıyor. Eğer Allah bizden razı değilse yaptığımız hiçbir işin, mesleğin, mevkiinin önemi yok. Yani diğer bir deyişle “Yaptıklarınızı Allah için yapmıyorsanız boşuna yorulmayın.” Peki Allah bizden nasıl razı olur? Çocuğumuz daha ilk doğduğu günden itibaren Allah lafzıyla, peygamber ve sahabe hayatıyla, akaid ile haşır neşir olursa, çocuğumuz Latin harflerini sular seller gibi okuyup yazabilirken mübarek kitabımızın harflerini de okuyup yazabilirse, farzlara gereken önemi verirse, Allah’ın dini için çabalarsa, korunmaya, bakıma muhtaç insanlara fayda sağlayabilirse, dahi artırabileceğimiz bu konulara özen gösterirse umudumuz ve duamız odur ki Rabbimin sevdiği, razı olduğu bir kul olacaktır. Bunların yanında günde kaç saat ders çalıştığı, kaç tane sınava girdiği sizin ve çocuğunuzun talebine bağlıdır ama evvela Allah’ın talebi ve rızası gereklidir. Eğer böyle bir çocuk yetiştirebilirsek daha zeki, daha çalışkan, daha azimli, daha alçak gönüllü, daha yardımsever, daha dik durabilen, insanlığa daha faydalı çocuk olacağını deneyimleyeceğiz. Rabbimin razı olduğu kuldan daha başarılı kim olabilir ki? Böyle bir çocuk yetiştirebilirsek başkalarına faydalı olmanın bir sonraki ay gelen maaştan daha kıymetli olduğunu bilen bir nesil yetiştirmiş olacağız. Öyleyse bir dua ile son bulsun bu ayki buluşmamız: Rabbimiz, senin rızanı kazanabilmeyi bana, anama, babama, eşime, kardeşlerime ve soyumdan gelen, gelecek olanlara nasip eyle. Senin razı olacağın hayatı yaşamamız için bizlere yardım et. Eğer Sen bizden razı olmazsan bizlerin hali nice olur. Rabbimiz, duamızı kabul eyle, âmin.
YAZAN: Hatice KARAÜZÜM
Vesile Dergi Sayı 9
Ocak 2022