Hiç şüphe yoktur ki, toplumun inşaâsı bir ailede başlar. Fertler sosyal hayatlarında bir topluluğa ve bir zümreye mensubiyet bağıyla dahil olduklarında; aileden gelen donanımları, bu iş birliğinde aktif bir süreçle kendisini hissettirme meylindedir. Daha küçük bir çocukken atılan her bir tohum, çocukla birlikte büyüme istidadında ilerler. Peki, evlerin sadece dört duvar değil de yuva vasfıyla sıfatlandırılmasında etkin olan parametre nedir? Evlerin, cennet yuvaları haline gelmesinin olabilitesi ne ile mümkündür.
Dünya ve ukbâ hayatında yol gösterici ve daimî rehberimiz Peygamber Efendimiz’ in (sav) şu Hadis-i Şerif’i ailenin kıymetini belirlemede çok güzel bir örnektir:
‘’Kişi evlendiği zaman dininin yarısını korumuş olur. Geriye kalan yarısı için de Allah’ a karşı gelmekten sakınsın.’’ (Heysemi, Mecme’u’z Zevaid, No: 7310)
Yüce Allah (cc), Bakara Sûresi’ nin 187. Âyet-i Kerîmesi’ nde ise şöyle buyuruyor:
‘’Kadınlar sizin için, siz de onlar için bir libassınız (örtü, elbise)’’
Aile, bir insanın dünya hayatı ile bağının başladığı ilk yerdir. Anne ve babayla kurulan ilişki, insanın tüm hayatı boyunca ihtiyaç duyacağı bağlanma, güvenme, sevilme-sevebilme, değer görme, düşünebilme ve öğrenme süreçlerinde en birinci ve biricik bir mekteb hükmündedir. Başı sevgi ve saygı bağıyla başlayan ve bu istikamet üzere devam eden bir aile yaşantısı herkes kabul edecektir ki, bir insanın hem aklî hem de hissî duygularını tatmin eder. İki kişiyle başlayan ve biiznillah dünya nimeti evlatlar ile taçlanan bu küçük yapı, aslında bir damla su hükmündedir. Öyle bir damla su ki, diğer damlalar ile birleştiğinde ferahlık ve sürûr kaynağı olacaktır.
‘’Ana Dili’’ dediğimiz kavram, bir çocuğun annesine nispetle, duyarak ve sürekli mülaki olarak zahmetsiz bir şekilde öğrendiği bir kazanımdır. Ya sevgi? Ya saygı? Ya insan ilişkileri? Tüm bunların ilk karşılaşıldığı yer aile iken, rol model olarak ise aile efradı örnek olarak alınır. Toplum hayatının çekirdeği olarak nitelendirebileceğimiz aile yapısı, bir ağacın en birinci hali olan tohum halinin dallara ve meyvelere dönüşmesi ayetlerinin bir numune-i güzidesidir. Toprağa düşen tohum içtiği su, beslendiği güneş ve İlahî sevginin yol veren gücüyle nasıl ağaca durarak hakkıyla görevini yerine getiriyorsa, aile de aslında toplumun tek çekirdeği olarak dallanmaya ve meyveye durmaya aday ve görevlidir. Toplumun bozulmasında ve ifsadına yol açan her bir olay ve durumda dikkatlerin en-nihaye ailede toplanması boşuna değildir. Aile müstakim olan yolda daim oldukça toplum tefritten korunmada zırhını kuşanmış olacaktır. Aile yapısında bulunması beklenen ve talep edilen her bir değer, insanı fert hayatında donatırken, içtimaî hayatında da yardımları ile destekler. Tüm bunlardan mahrum kalan bir insan, içindeki boşluğu ne ile dolduracaktır?
Cenneti henüz bu dünya hayatında iken yaşamak mümkün müdür? Sağlam bir bilinç ve hakikatle kurulan her bir aile, cennet yurdunun bir serlevhasıdır diyebiliriz. Murad ve duamız odur ki; gökte ve yerde tasvib ve takdir edilen nikah bağı ile kurulan aile kurumu, tüm hanelerde bahçelerden bir bahçeye dönüşsün. Yetişen her bir çocuk, bu bahçenin en güzel çiçeği mesabesinde kokular saçsın.
Allahümme Amin, vesselam.
YAZAN: KÜBRA TUNCER
Vesile Dergi Sayı 1
Mayıs 2021