Dünyaya Veysel saflığıyla bakıyorum ve “Gidiyorum gündüz gece.”… Çocukluğu, gençliği, o en güzel yılları çalınmış olan Veysel saflığıyla… Kader… Mukadderat… Takdiri ilahi… Hayatta bazen bazı şeyleri ifade edebilmek için birçok kelime ve hatta cümle kullanılabilir fakat hiçbiri hakiki manada var olanı ifade edebilmek için yeterli değildir. Çünkü hakiki olanda acı vardır, yaşamak isteyip de yaşayamadıkların vardır, çaresizliğin vardır, yılların yorgunluğu ve hatta Allah ile olan kavgan vardır. Şimdi kimileri muhtemelen tövbe çekiyor ve “Ne diyor bu? Aklı başında değil herhalde” diyor. Oysa… Oysa benim aklım gayet başımda lakin… Biz inanmayı, herhangi bir inanca mensup olmayı Tanrı’dan korkmak olarak algılıyoruz. Tanrıdan korkmak ve… İnsan mademki korkuyor Tanrı’dan o halde neden ve nasıl adı dua ve dilek olan taleplerde bulunabiliyor? Madem ki korkuyor niçin aynı günahları tekrar tekrar işleyerek affedilmeyi umuyor? Bunlar size de saçma gelmiyor mu sahiden? İnsan sevdiğine iyisiyle kötüsüyle hayatındaki tüm olup bitenleri anlatmak istemez mi? İnsan sevdiğini kendisi için bir sığınak, güvenli bir liman olarak görmez mi? Peki ya insana yine kendi cinsinden bir insan olan sevdiğini yaratabilecek kadar yüce bir Tanrı insanı tüm yarattıklarından daha çok sevip, iyiliğini istemez mi? Bizim sevdiğimiz, saygı duyduğumuz, güzelliğiyle kendimizden geçtiğimiz her şey ama her şey farkında olsak da olmasak da yaratıcının varlığının dünyadaki yansımasıdır aslında. Öz dediğimiz şey yaratıcının ta kendisidir esasında. Bu sebepledir ki asıl sığınak, asıl dost, asıl güvenli liman yaratıcıdır, yani Tanrı’dır, Allah’tır. Dolayısıyla ben Rabbime yani bana şahdamarımdan bile daha yakın olana derdimi açıyorum, gözyaşımı döküyorum, çaresizliğimi paylaşıyorum ve yalnızca ondan medet umuyorum. Ne yalan söyleyeyim eskiden dua ederken “Yap, et.” vs. demeye çekiniyordum. Zannediyordum ki bu tarz emir ifade eden şeyler yaratıcıya söylenmez ve yaratıcı bu tarz şeylerden hoşlanmaz. Oysa sonra zamanla gördüm ki aslında zaten yaratıcı yani Rabbim kullarına nasıl dua edeceklerini öğretirken Kur’an-ı Kerim’de bu tarz ifadelere yer veriyor. Elbette ki en sevgiliye, en kıymetliye hitap ederken seçici olmak gerekiyor fakat insanın yüreği bir kere olsa dahi keder ile gam ile doluyor ve şirazesi kayıyor. Böyle olunca da cümleler ağzından dizi dizi dökülüyor. Veysel’i kendime benzetiyorum ve kendime benzettiğim için daha çok benimsiyorum, türkülerini daha da özveriyle dinliyor ve hatta kalbime nakış nakış işliyorum. Veysel’i kendime benzetiyorum çünkü renkler bile bizim geçmişinizde kaldı, aşklar gibi… Veysel’i kendime benzetiyorum çünkü renklerden siyahı bir kömür olarak kırmızıyı ise kan olarak zihnimde ki rafa kaldırmışım. Siyaha sevgilinin saçı, gözü, kaşı diyor kimileri kırmızı ya da aşk diyorlar fakat ya bunları diyenlerle aynı dönemde yaşamış değilim ya da 5 duyumla renkleri bu denli içselleştirmiş değilim. Veysel’i aşık yapan nedir bilir misin? Veysel’i aşık yapan, “Diyar diyar” namını saldıran, o tertemiz kirlenmemiş yüreği ve saf iyiliğidir. Peki ya Veysel’e o satırları yazdıran sadece kaderinin bir eseri olan kederim midir sanırsın? Hayır, hayır… Veysel’e “Aşık” denmesinin sebebi aşkın hakkını vermesidir.
Sen, ben ya da bir başkası ardına bile bakmadan çekip giden bir sevgili için, yavrusunu bile geride bırakan birisi için merhamet duyar mıydık acaba Merhamet duyup da o görmeyen gözlerimizle sevgilimizin çorabının içine tomarla para koyar mıydık, yollarda kadın başına, bir başına mağdur olmasın ve kendini ezdirmesin diye? Kimileri güzelliğini görsün diye iki çift göz arıyor ve o iki çift gözün olmayışı kimilerine külfet geliyor. Kimse kendisini en güzel kimin sevebileceğine bakmıyor, bakmak istemiyor. Oysa asıl sevgi göz ile olan değil gönül ile olandır.
YAZAN: ZEYNEP EROL
Vesile Dergi Sayı 11
Mart 2022