BİR FİDAN DÖRT FİDAN

Öyle bir kapatmak istiyorum ki gözlerimi…

Derin bir uykuya dalıp, daldığım o dehlizden çıkmamayı diliyorum. Kalubelaya kadar da gidebilirim. Verdiğim sözün vatanına da dönebilirim. Tüm sevdiğim türküleri çocuklara bırakıp uyumak istiyorum. Belki bizim başaramadığımızı bir çocuk kalbi başarır umudu ile…

Dünyanın kalbi kan gölüne dönmüşken, o dehlizlerde kalmalıyım diyorum. Mazlumun acı çığlıklarını vicdansızlara bırakıp uyumalıyım diyorum. Çünkü duyduğum mazlumların haklı çığlıklarına “ben buradayım” diyemiyorum, koşamıyorum, tutamıyorum ellerini, saramıyorum yaraların. Ağlamaya bile mecalim yok.

Gencecik bir kadın Kudüs sokaklarında sebepsizce yere düşerken fidan dikmek istiyorum ve uyumak istiyorum. Bir anne toprağa düşerken Ümmet-i Muhammed’e dört tane fidan emanet etti. Bir tane fidandan dört fidan yeşerdi.

Bilmiyorlar ki biz kırıldığımız yerden tekrar filizlenir, çiçeklenir, kökleniriz. Bizim ellerimiz bereketli topraklar gibidir. Bilmiyorlar…

Fidan gibi taptaze bedenler toprağı oluk oluk kanıyla sularken tırnaklarımla kazımak istiyorum kan kokulu toprağı ve fidan dikmek istiyorum. Bir de uyumak istiyorum.

Gün geçmiyor ki azgın İsrail’in zulmü Arş-ı Ala’yı titretmesin. Ahlaksızlığına kılıf uydurmuyor bile. Minarelerimizi göz göre göre çalıyor. Hem de dünyanın, müslümanların, insan hakları diye meydanları inletenlerin gözleri önünde. Filistin’de zulüm ve yıkım var. Dünya yönünü başka tarafa çevirmiş “Küresel Isınma” diyor. Bundan daha büyük bir ısınma olabilir mi? Dünya ile birlikte biz müslümanlar da gözlerimizi TV’lere çevirmişiz, ne izlediğimiz mühim değil, evde başka ses olsun yeter.

Uyumak istiyorum, dehlizlerde kaybolmak istiyorum ve fidan dikmek istiyorum. 100 yıl sonra uyanayım ziyanı yok. Zulüm ve İsrail geceye düşen bol karabasanlı bir rüya olsun sadece. Gün şafağı söktüğünde kabuslar silinip güneş tekrar parlayacak, elbet gün ışığı bulutları yaracak ve yüzünü gösterecek, hak gelecek batıl zail olacak.

Uyandığımda “Asım’ın Nesli” Nureddin Mahmut ZENGİ’nin eteğinde Selahaddin EYYUBİ gibi şahlanmış olsun, deli taylar koşsun dört bir yanda ve Mescid-i Aksa’nın bahçesinde şahlansınlar, Kudüs’te İslam’ın sancağı dalgalanıyor olsun, beyaz güvercinler hasretini çektiğimiz zeytin dallarını taşısın minicik gagalarında, meydanlarda güller bülbüller meşke dursun, aniden bir rahmet bastırsın ve yıkasın sokakları, toprakları, Rahmet-i Rahman insin sinelerimize, yüzümüzü dönelim yağmur taşıyan meleklere ve kollarımızı açalım huzuru hazirunda, Halil’ül Rahman Camii’nde öğle namazını eda ettikten sonra ucu bucağı görünmeyen sofralar kurulsun Kudüs’ten Gazze’ye kadar, tencere tencere bulgur pilavları dağıtılsın, bulgur pilavı ve Mesnevi okuyarak tekrar feth etmiş olsun ay gibi aslan parçası neslimiz.

Böyle bir gerçek için uyumak yerine fidan dikip, nesil yetiştirmek gerek, geceleri gecelere ekleyip yol yapmak gerek Müslüman’ın kalbi Filistin’e. Ellerimizin bir an dua kapısından ayrılmaması gerek, fidan yetiştirmek gerek. Bir anne dört fidan bırakırken geride, bizim de fidan yetiştirmemiz gerek. Efendimizin buyurduğu gibi: “Kıyametin kopacağını bilseniz dahi elinizdeki fidanı dikiniz. (Hadis-i Şerif)”

YAZAN: Rukiye TELTİK

Vesile Dergi Sayı 6

Ekim 2021