Süs nedir? Süslü nedir? Süse sahip olmak süslü olmak mıdır? Süslü
olmak güzel olmak mıdır? Güzellik nedir? Güzelliğin herhangi bir
ölçeği var mıdır? Kime ya da neye “güzel” denilir? vs. “Zeynep” isminin anlamını biliyor musunuz? Zeynep, “babasının süsü” demektir ve bence sadece ismi Zeynep olanlar değil tüm evlatlar babalarının süsüdür. Yine aynı şekilde tüm babalar da evlatlarının süsüdür. Peki süs derken neyi kastediyoruz? Süs derken kıymeti, güzelliği, özelliği kastediyoruz. Ki bakıldığında “Zeynep” isminin bir diğer anlamı da “babasının mücevheri” şeklinde. Yani isme ve evlada kıymet atfedilmiş. Kritik olan detayı yakaladınız mı? Kritik olan detay şu: güzellik bizim bir şeylere yüklediğimiz
anlamın bir eseridir yani bizim kıymet verdiğimiz şeyler güzeldir.
“Güzellik” kavramına yukarıdaki mana ile bakarsak hiç şüphesiz anlamlandırmamız da farklı olacaktır lakin örneksiz olmaz öyle değil mi? Yıllar önce hayat arkadaşımız, yoldaşımız olan babamı kaybettik. Yani annemin yaklaşık 30 yıllık eşini, ağabeyimle benim kahramanımız olan babamızı, halalarımın kardeşini, kuzenlerimin dayısını, komşularımızın komşusunu, marketin müşterisini vs. kaybettik. Daha doğrusu ebedi aleme yolcu ettik. Özelden genele doğru bir sıralama yapmış olsam da hepimiz çok üzüldük. Bakınız detaylara dikkat lütfen. Farklı farklı rollerden bahsediyorum öyle değil mi? Eş, baba, kardeş, dayı, komşu, müşteri vs. Ne görüyorsunuz peki bu farklı rollerde? Mana farkı değil mi? Mana farkı ve dolayısıyla da kıymet farkı. Yani ben bir evlat olarak annem gibi kıymet veremem ve kuzenlerim de benim gibi kıymet veremez. Zira birinde eş rolünden bahsediyoruz diğerinde baba… Babam halalarımla aynı evde büyüdü ve kardeş rolü çok farklıydı. Yani hatıraları farklı. Mesela birlikte oynadıkları oyunların lezzeti ile yavrusunu kucağına aldığında hissettiği şey aynı değil. Ya da yavrusunu kucağına aldığındaki heyecan ile annemle evlenirken ki heyecanı aynı değil. Oysa 7 harflik bir duygudan, hissiyattan bahsediyoruz. Aynı olabilirdi fakat değil. Olaylar ve olaylara yüklenen anlam, mana farklı. Anlatabiliyor muyum?
Bizim için farklı babalar önce insan oldukları için sonra baba oldukları
için kıymetli olabilirler lakin kendi babamıza verdiğimiz kıymetin aynısını
vermemiz mümkün değil. Çünkü derinlik çok farklı. Hani meşhur bir anlatım vardır ya Leyla ile Mecnun hakkında. Buna göre kara kuru Leyla’yı görenler hayretle Mecnun’a sormuşlar “Bu kara kuru kızda ne buluyorsun?” diye Mecnun’da demiş ya “Benim gördüğüm gibi göremezsiniz onu.” diye. O misal aslında. Tabi bu manen aktarımı yani
harfi harfine “Olay budur, bunu demiştir.” demiyorum. Göz var nizam var
dostlar. İşte meselenin gözü de nizamı da o derin manaya götüren yolun
kilometre taşlarından. Bir de Mevlâna ile Şems mazimiz var. Nasıldı peki
hatırlayalım. Bizim bu Şemsimiz için de kara kuru ve hatta belki de fukara
dilenci yaftalamalarında bulunmuşlar lakin Mevlana’nın gözüyle bakamadıkları için o yoksulu düşünerek bir kase çorba ile doymadığını, bir
battaniye ile ısınmadığını göremediler. Yani güzelliği kişinin üstüne
geçirdiği birkaç çaputtan ibaret zannederek asıl güzelliği es geçtiler.
Ah ah… Ne de güzel demiş Aşık Veysel “güzelliğin on para etmez bu
bendeki aşk olmasa” derken öyle değil mi? Bakınız mesela burada da
adamcağız ‘on para’ yerine ‘beş para’ demiş olabilir ya da ‘aşk’ yerine
‘sevda’ ama benim mana dünyamda kalanlar bunlar. Ben bu cümleyi
seviyor olabilirim fakat bu benim hata yapmayacağım anlamına gelmez. Ya da benim sevdiğim bu cümleyi herkes sevecek değil. Çeşitli anketler yapılmış ve sonuçları tokat niteliğinde biliyor musunuz? Zira sonuçlara göre şişman, aksak konuşan, cilt problemleri yaşayan ve uyumsuz giyinmekte olan kimseler söz konusu olduğunda ilgi ve algımız içler acısı manalara gebe hal alıyormuş ve bu kimseleri güzel olarak algılamıyor olmak bir kenarda dursun faydalı şeyler sunuyor olsalar bile ilgilenmiyormuşuz. Anketlerden öte bizzat gözlemlediğim kadarıyla da maalesef böyle. En acısı da böyle şeyleri kusur olarak görüp kişileri suçluyor oluşumuz. Sahi buna hakkımız var mı? Bu hakkı kendimizde nasıl bulabiliyoruz?
Sahabeye, İslam ve Türk tarihine bakıldığında hiç mi şişman, konuşması
aksayan yahut özel durumu olan yoktu? Elbette vardı. En basiti halifelerimizden kimi kilolu kimi kısa boyluydu. Geçenlerde bir sohbette hoca Hz. Hacer’in zenci olduğunu söylemişti. Çok ilginç değil mi? Peki bizler belirli bir güzellik kalıbı oluştursak ve bu kalıba zenciler, şişmanlar ya da kısa boylular vs. girmiyor olsa bu yaratıcıya apaçık hakaret değil midir? Rabbimiz belirli bir güzellik kalıbı oluşturmuş olsa ve bu kalıba beyaz tenliler, dişliler, selvi boylular vs. dışındakiler girmese, girmeyenler cennete alınmayacak olsa sizce bu ne kadar adil olurdu? Oysaki adaleti sonsuz Rabbimiz üstünlüğü ve güzelliği takva ile belirtmiştir. Hal böyleyken bizlerin kem küm etmesi ne kadar makul? Her şey bizim anlam dünyamızda şekilleniyorsa, anlamlanıyorsa ve biz de dahil her şeye herkesten evvel anlam yükleyen yaratıcı varsa durup kendimizi ve anlam dünyamızı sorgulamamız gerekir. Sorgulamaya vesile olan bir yazı olması niyetiyle…
YAZAN: Zeynep EROL
Vesile Dergi Sayı 8
Aralık 2021