Seni bulmaktan önce aramak isterim.
Seni sevmekten önce anlamak isterim.
Seni bir yaşam boyu bitirmek değil de,
Sana hep, hep yeniden başlamak isterim.
Yazıma Özdemir ASAF’ın yukarıdaki güzel dörtlüğü ile başlamak istedim.
Özellikle günümüz şartlarında çok şey ifade ettiğine inanıyorum bu dörtlüğün. Günümüz şartları diyorum çünkü neyin eseridir bilinmez ama her şeyi çabucak tüketir hale geldik. Belki de gün geçtikçe değerlerimizi kaybediyor oluşumuzun eserlerinden birisidir bu da bilemiyorum. Bu konuda tek bildiğim şey var o da aşkların dahi artık tekdüze bir hal aldığı gerçeği. Aramadan bulur olduk, anlamadan sever olduk ve ne yazık ki hiçbir şey yaşayamadan çabucak bitirir olduk. Esasında tüm bunlar yani çabucak tüketiyor oluşumuz mutlu etmiyor bizi fakat bir kısır döngü gibi yaşar olduk. Aşk dediğimiz şey biricikken, tarifsizken, başlı başına bir nimetken sözgelimi aşkı yaşar ve hiçbir tat alamadan, hiçbir şey anlamadan bitirir olduk.
Hani 30 yıl boyunca evli kalıp yine de birbirlerini bilmedikleri özelliklerini
keşfetmekte olan çiftler vardır ya bazen onlar geliyor aklıma ve ömrü birkaç günlük olan günümüz aşklarının neye dayandırıldığını hakikaten merak ediyorum. Çünkü aşk bu değil. Olamaz da. Belki aşağılık kompleksinin bir eseri olarak belki değersizlik hislerinin bir eseri olarak belki de cinsel dürtülerinin bir eseri olarak sözüm ona aşık olduklarını söyleyip yalnızca birkaç gün bu aşkı yaşayıp ve hatta bazen de melankolik yazılar kaleme alıp, şarkılar besteleyip sonra da lanet olsun bu hayat ve lanet olsun bu aşk triplerine girenlerin aşkı zerre kadar taktıklarını ve
anlayabildiklerini zannetmiyorum. Aşk iki kişiyken, iki farklı benlikken, iki farklı vücutken bütün olabilme sanatı ve dolayısıyla da başlı başına bir varoluş harikasıdır. Bu sebeple kişiler kendi değerleri ölçüsü içerisinde aşkı değerli yaşayabilirler yani Nirvana’ya ulaşmaya çalışabilirler fakat kişilerin öz değerleri ola ki değersizlikle çakışırsa ve bu çakışma ile Nirvana’ya yolculuk başlarsa esasında aşk değerinden zerre kadar bir şey kaybetmez kaybeden aşk yolunda adım atanlar olur. Belki duymuşsunuzdur son zamanlarda diyet adı altında bir metot ortaya atıldı ve bu metoda göre bir şeyi direkt olarak yemeden önce onunla doymak icabında o şeyi birkaç dakika uzaktan seyretmek gerektiği öne sürüldü. Böylece o şey daha
doyurucu bir hal alıyor ve normalde birkaç porsiyon tüketilecekse beyin o şeye karşı doyduğu için tüketilen yalnızca bir porsiyon yahut yarım porsiyon olabiliyormuş. Aşkı da bu mantıkta düşünecek olursak önce hakiki manada tadına varmamız ve anlamını kavramamız daha sonra kavradığımız anlamı ve vardığımız tadıyla doyasıya yaşamamız gerekiyor. İşte bu noktada Özdemir ASAF’ın dizelerinde belirtmiş olduğu gibi önce aramış ve sonra bulmuş oluyoruz önce anlamış ve sonra sevmiş oluyoruz ve bir yaşam boyu bitirmiş değil de hep hep yeniden başlamış oluyoruz.
YAZAN: Zeynep EROL
Vesile Dergi Sayı 7
Kasım 2021