Her sabah kalkıp uykulu gözlerle musluktan akan o soğuk suyu yüzümüze çarpıp, kendimize geldikten sonra birçoğumuzun yaptığı ilk şey çay demlemektir. Benim de her Türk gibi sabahları ilk işim çayımı demlemektir. Belirtmek isterim ki çayımı şekersiz asla içemeyenlerdenim. Şekersiz içenlerin karşısında hala çayın şekerli olması gerektiğini savunanlardanım.
Türk kültürüyle özdeşleşen çay, ister şekerli içilsin, ister şekersiz içilsin şu bir gerçek ki Asya ülkelerinin birçoğunda vazgeçilmez bir içecektir. Çayla ilgili bu kadar bahsetmişken aşktan bahsetmesem olmaz sanırım. Çünkü çayın bizim insanımız için ayrı bir yeri vardır. Adeta bizimle bütünleşmiş ve neredeyse gün boyu içilen demli çayın iki aşığa benzediğini hiç düşündünüz mü? Çay ve kaynayan su iki âşıktır. Ne çayın tek başına tadı var, su olmadan; ne de kaynamış sıcak suyun. Çay, su ile tamam olur. Kadın ve erkeğin birbirini tamamlaması gibi. Alttaki su kaynadıkça çay demini alır, tam zamanında içilmesi gerekir çayın. Aksi halde dem aldıkça çay acılaşır. Acılaşan çay da pek kötü olur. Midede bir hoşnutsuzluk başlar, hafiften bir mide bulantısı hâsıl olur insanda, kalp hafiften sızım sızım sızlamaya başlar, çarpıntı tutar insanı.
Aşk acısı denilen meret de işte bu kaynadıkça acılaşan çaydır. Fazlası zarardır insana. Aşkın ateşini çok fazla harlamayın! Kısık ateşte tutun ki tadı yerinde olsun. Şimdi söyleyin bakalım sizin aşkınızı kaç şekerli olsun.
Ee! Aşktan bu kadar bahsetmişken çaya şiir yazmasaydım sanırım olmazdı.
YAZAN: Sonnur SEVER
Vesile Dergi Sayı 7
Kasım 2021