Günler geceye döndü. Ay aydınlatmaz, güneş ısıtmaz oldu. Öyle bir hal ki vuku bulan ezberleri bozdu. Dünya tarihi böyle mücadele görmedi. Hiçbir dönemde insanlık bu denli ölmedi. 18 Mart’ta asil Türk milleti onca yokluğa ve 250 bin yiğidini şehit vermesine rağmen inancıyla küllerinden yeniden doğdu. Kendilerini Çanakkale boğazında boğma niyetinde olan düşmana, merhametinin eseri olarak kendi siperine kadar eşlik edip can güvenliğini sağlayan ve yaralı olmasını fırsata çevirmeyerek insanlık dersi veren yiğitlerin zaferiydi 18 Mart.
Müslümanın Müslümana kırdırılmaya çalışıldığı Çanakkale Savaşı’nda olmaz denilen birçok şey yaşandı. Elif Kadın henüz birkaç günlük olan yavrusunun üstüne örttüğü battaniyeyi yavrusunu ölüme terk etmek pahasına mermilerin üstüne örterken, Fatma Bacı koklamaya kıyamadığı kuzusunu vatanına kurban edip saçına kına yakarak cepheye gönderirken eli kalem tutması gereken henüz sakalı dahi çıkmamış gençler silah tutarken akıllarda tek bir düşünce vardı: “Vatan”… Yokluk içerisinde yokluktu Çanakkale’de vatanını müdafaa eden yiğitlerin yaşadığı. Mermiden dahi umut kesilmişti düşman dört bir yandan saldırırken. Koca Seyit 276 kiloluk topu süngüye verirken etrafındaki yiğitler dolmuş gözlerle ona bakıyordu. Nereden bilebilirlerdi arızalı bildikleri topun ilahi bir gücün yardımı olarak düşmanın gemisini tam ortadan bölüp düşmanı sulara gömeceğini… Yahut İngiliz ordusu nereden bilebilecekti ansızın beliriveren bulutla beraber ortadan kaybolacağını…
Bugün aradan tam 106 yıl geçmiş olmasına rağmen unutulmayan bir zaferdir Çanakkale. Şüphesiz ki “Çanakkale” denildiğinde akla bu şanlı zaferin kahramanları olan yiğitler gelmektedir. Hatta öyle ki bir keresinde şehadetine rağmen silahı bıraktırılamayan yiğidin haberi komutanına verilir. Komutan olay yerine gelir ve gördüğü manzara karşısında gözleri dolar. Vatanını canı pahasına korumuş olan bu yiğit şehadetine rağmen yine de silahını bırakmayarak adeta tüm dünyaya kahramanlığını ilan etmektedir. Bu durum karşısında komutanın emri “Asker silahı bırak!” olur ve bu emir ile şehadet şerbetini içmiş olan yiğidin silah tutmakta olan eli gevşer. Komutan gözyaşlarıyla silahı alır ve asker defnedilir.
Ulu Önder Atatürk’ün “Size taarruzu değil, ölmeyi emrediyorum!” emrine son nefese kadar değil son nefesten sonra da uyulmuş ve şanlı 18 Mart zaferi tarihe mürekkebi kan ve inanç olan ilahi bir kalemle, altın harflerle yazılmıştır. Bizlere ise yiğitlerimizi şu satırlarla yad etmek kalmıştır:
“Bastığın yerleri “toprak” diyerek geçme, tanı,
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır atanı,
Verme, dünyaları alsan da bu cennet vatanı.”
YAZAN: Hande YILMAZLAR
Vesile Dergi 14
Haziran 2022