Uzak uzak diyarların ardında din kardeşleri için yüreği yanan bir Müslüman olarak takip ediyorum olup bitenleri ve hakikaten bazen kelimelerin kifayetsiz kaldığı olaylar ile karşı karşıya kalıyorum. Şunu sorguluyorum bıkmadan ve usanmadan: Bunca olup biten ne uğruna?
Masum insanların öldürülmesinin hiçbir gerekçesi olamaz. Küçücük çocukların hedef alınmasının hiçbir gerekçesi olamaz. Kadınlara tecavüz edilmesinin ve bunun bir işkence metodu olarak uygulanıyor olmasının hiçbir gerekçesi olamaz. Yıllardır zalimler zulüm ederken sessiz ve seyirci kalan dünyanın hiçbir gerekçesi olamaz. En önemlisi ise en basiti bir maç olduğunda bile tuttukları takımı canla başla savunmakta olan ancak masum insanlar zulüm görürken kıllarını bile kıpırdatmayan insanların hiçbir gerekçesi olamaz. Hani hadis-i şerifte en son çare olarak kalp ile yaşananları kınamak bile bir Müslüman için eftaldir mantığı var ya maalesef ki bu mantıktan bile çoğu zaman uzağız.
Avuç içi kadar insan topluluğu iken ve dünyanın birçok yerinde zulme uğramaktayken Müslümanların yaşamakta olduğu bir coğrafyaya göç edip daha sonra tabiri caizse dağdan gelip bağdakini kovma eğilimi içerisine giren bir gruptan bahsediyoruz ve bu hakikaten içler acısı çünkü kendilerine kucak açmış olan Müslümanları sırtlarından vurmaktan başka bir şey değil yaptıkları. İşlerine geldiği gibi hareket ediyorlar. Yayın yasağı havada uçuşurken basın mensuplarını hedef almaktan geri durmuyorlar ve üzerine bir de dünya kamuoyuna haklı imajı yaratıyorlar. Ne yazık ki dünya da göz göre göre üç maymunu oynayabilmek için haklı olduklarını destekler vaziyette. Peki ama aynı işgal Avrupa’nın farklı bir ülkesinde söz konusu olsaydı bu şekilde bir yaklaşım ile karşı karşıya olur muyduk acaba? Söz konusu bir Müslüman olmasaydı da Yahudi olsaydı zulme uğrayan ve zalim pozisyonunda olanlar yalnızca insan oldukları için bile mesele haline getirilebilir diler çünkü insan olmak ve insan kalabilmek mühim bir mesele.
Birileri sessiz ve seyirci kalıyor diye, bu birileri dünyada çoğunluğu oluşturuyor diye ya da bu birileri dünyanın sayılı aileleri tarafından yönetiliyor diye sessiz ve seyirci kalmak zorunda değiliz. Sessiz ve seyirci kalmamanın yegane yolu kişinin kendi gücünün farkında olmasından geçiyor ve biz Müslümanlar ne zaman kendi gücümüzün farkına varırız o zaman karanlığı aydınlığa çevirebilecek güce sahip oluruz. O zaman din kardeşlerimizi sarıp sarmalayabilir ve zulmü kökten silebiliriz. Bunun için hadiste de belirtildiği üzere iki günümüzün bile aynı olmasını ziyan olarak görüyor olmamız ve zamanımızın kıymetini bilmemiz gerekiyor. Bunun da üzerine gücümüzün farkına vardık mı işte o zaman Allah’ın izniyle hak yolda önümüzde hiçbir engel kalmaz ve hiç kimse bize engel olamaz.
Zamanımızın kıymetini bilmek ve gücümüzün farkına varabilmek duasıyla.
YAZAN: Zeynep EROL
1 Yorum
שלום ! אני פשוט רוצה לתת לך גדול אגודלים למעלה עבור נהדר מידע יש לך כאן על הפוסט הזה. אני אהיה חוזר ל האתר שלך לעוד בקרוב.
Yorum Ekle